5 Ağustos 2012 Pazar

Bize Her Yer Trabzon

Küçüklüğüm Ankara'da geçti ve üniversiteden beri İstanbuldayım. Bunu bilen arkadaşlarım veya yeni tanıştığım insanlar, öğrendiklerinde hep sorarlar; "Neden Trabzonsporlusun? Trabzonlu musun? Nereden çıktı Trabzonspor? Baban veya annen mi Trabzonlu?" vs.

Belirtmeliyim ki, aklımın futbola ermeye başladığı 5 yaşımdan beri Trabzonsporluyum. Sanırım, içimdeki "güçlü, favori ve populer olana muhalif olma" duygusundan kaynaklanıyor olsa gerek. 1976'da, Türk futbolunda Anadolu İhtilali'ni başlatan Trabzonspor'un, özellikle İstanbul'un 3 büyükleri karşısında aldığı başarılı sonuclar, FB-GS-BJK'yı tutan başta annem, babam, yakın aile büyükleri ve arkadaşlarım karşısında benim için bir gurur kaynağı olmaktaydı. O yıllarda KTÜ'nde okuyan  amcamın da (Tuğrul Tuncay) desteğiyle pekişen bu sevda, okul yıllarımda sınıfın ve hatta okulun "bir avuç Trabzonsporlusundan biri" olarak tanınmamızı sağlardı.
Haftamın motivasyonunu, derslerin iyi geçip geçmeyeceğini o hafta sonu aldığımız skorlar belirlerdi.  Canlı TV yayınlarının olmadığı o yıllarda radyo başında lig maçlarını takip ederdim. Aynı saatlerde başlayan tüm maç yayınlarını farklı spikerlerin anlatımları ile farklı stadlardan dinlemek en büyük eğlencemdi. O maçları radyodan dinlerken, bir gün tüm maçların TV'den canlı izlenip izlenemeyeceğini düşünür ve o günleri görmek için dua ederdim. Farklı bir stadyumdaki spikerin anlatımı sırasında yayının kesilip ana merkezdeki spikere bağlanması "bir golün" habercisiydi ve o saniyelerle geçen sürede Trabzon'a bağlanılmasını içimden geçirirdim. Merkezdeki spikerin "Kısa bir süre için Trabzon Avni Aker Stadyumu'na bağlanıyoruz" demesi ardından bağlanılan Trabzon'da, arka plandaki taraftarların sesinin yoğunluğuna göre "gol mu attık, gol mü yedik yoksa penaltı vuruşu mu? var" tahmin edebilirdim. Hele spikerin "Trabzonspor ilk golü attı, fark ikiye çıktı, penaltı vuruşu için topun başında Ali Kemal, Levent, Hami, Dobi Hasan vs var" demesi ardından yaşadığım sevinci bir Zagor çığlığı ile pekiştirirdim. 1983-84 sezonunda kazanılan son Lig Şampiyonluğuna kadar deplansmanda puan kaybettiğimiz ciddi rakipler FB, Rize ve Ankaragücü idi. Trabzon'da mağlubiyet diye bir korkum olmazdı ancak beraberlik olabilirdi. BJK ve GS'ye halen olan sempatim o yıllarda beni üzmemiş olmalarından kaynaklanmaktadır:-) Çocukluğumun en güzel anılarında FB'ye karşı kazanılan 2 puanlar yer aldığı gibi en üzüldüğüm anlar da yine FB'ye kaybedilen maçlardı.

1984 ardından düşmeye başlayan performans, gençliğe adım attığımız yıllarda baş gösterince Trabzonsporluluğum daha da kuvvetlenmeye, fanatikleşmeye başladı. Başarılı yıllar ardından alınan üçüncülük ve dördüncülükler, o zamanlar Ankaragücü tirbünlerinin söylediği "yenilsen de bazı bazı, taraftarın buna razı, sen şampiyon olmasan da, çekeceğiz bu cefayı" dilimden düşürmez oldu.
1990'a kadar Ankara'da geçen gençlik dönemimde aklımda iki Trabzonsporlu arkadaşım, halen görüştüğüm sevgili dostum Çağlar Uzunali, diğeri de Yener Pervan'dır.
90'lara geldiğimizde şampiyonluğa olan inancım halen devam etmekteydi. Büyük ümitlerle başlayan her yeni sezonu takip eden haftalarda alınan keyifsiz skorlar nedeniyle anılarla avunmaya başlamıştım. Hababam Sınıfı'nın meşhur TS-FB maçından dönüş sahnesi tesellimiz olurdu. (Hani şu İnek Şaban'ın "ne çekiyorsak bir Trabzonspor'dan bir de Mahmut Hoca'dan çekiyoruz" repliğinin olduğu sahne.).
1990'da üniversite okumak için Ankara'dan ayrılıp İstanbul'a geldim. İ.Ü. İktisat Fakültesi'ne başladığım 1990 yılını takip eden 4 yıl boyunca MSB (Milli Savunma Bakanlığı) Öğrenci Yurdunda kaldım. Yanılmıyorsam 200 kadar öğrencinin kaldığı bu yurtta Erzincanlı Aşkın ile yine iki Trabzonsporluyduk. İstanbul'a geldiğim 1990'da TRT'ye rakip olarak Star TV şifreli yayın hayatına başlamıştı. Her yerden yayını olmayan Star TV'de İstanbul'da seyrettiğim ilk yayın Barselona-Trabzonspor maçıydı. Yeni arkadaşlarımla tanıştığımın ikinci günü sevgili dostum BJK'li Gökan Şahin ve bir kaç kişi Kumkapı'da bu maçı izledik. Trabzon'da 1-0 kazandığımız ilk maçın rövanşında Neu Camp'da, henüz 1. dk'da Hami'nin füzesiyle öne geçtiğimiz maçı 1-5 geride iken, yurt kapılarının kapanacağı endişesiyle bırakmış ve yurtta maç sonucunun 2-7  bittiğini üzülerek öğrenmiştim. Ama bir yıl sonra bu defa yurdun TV salonunda Lyon karşısında hem de deplasmanda hiç beklenmedik bir zafer kazanmıştık; 4-3. Orhan'ın son dakikada attığı gol ile kazandığımız bu gerçek zafer sonucunda yurttaki tüm arkadaşlarımla deliye dönmüş ve sanki maçı ben kazanmışım gibi tüm yurt öğrencilerinin tebriklerini kabul etmiştim.
90'lı yıllardaki Trabzonsporuma ilişkin anılarım içinde unutamadığım yıl 1996 yılıdır. Bu tarih hayatımda bir dönüm noktası olmuştur.
1996'da, askerlik yaptığım Tuzla Deniz Harp Okulu'nda, Trabzonspor'un müthiş perfosmansını yakından takip ediyordum. İşin güzel yanı da, kısa dönem askerlik yaptığım Tuzla'da çok sayıda Trabzonlu uzun dönem askerin bulunmasıydı. Son 4 haftaya 5 puan ve son iki haftaya da 2 puan farkla FB önünde lider girmiştik. 4 hafta kala kendi evimizde tek kale oynadığımız ve 22 net gol pozisyonu değerlendiremediğimiz Vanspor'a 0-1 mağlup olmamız bile "acaba" sorusunu kafalara getirmeye yetmemişti. Bu maça kadar 12 maçı üst üste kazanan takımın havası süperdi. Milli takıma 7 oyuncu veren Trabzonspor'un efsane kadrosu şöyleydi; Tolunay, Metin, Abdullah, İskender, Ogün, Cengiz, Şota, Lemi, Fatih, Ünal, Hami. Teknik Direktörümüz Şenol Güneş idi. Apo'nun golüyle 1-0 önde bitirdiğimiz ilk yarı ve tek kale oynadığımız tüm maç ardından, 12 yıl aradan sonra artık "geldi" dediğimiz şampiyonluk maçını "bugün bile inanmakta zorlandığım" bir şekilde Oğuz ve Aykut'un golleri ile 1-2 kaybettik. 5 Mayıs 1996 hem şahsım, hem de, iddia ediyorum, Trabzon kenti için sosyo-ekonomik olarak aşağı yönlü bir dönem noktası olmuştur. Bu olay Trabzonspor için II. Viyana Kuşatması bozgunu sonucunda başlayan gerileme devrinin başlangıcıdır. O sene avcumuzun içinden kaçırdığımız şampiyonluk sonucu kadronun çoğu dağıldı ve 2008 yılındaki yapılanmaya kadar geçen kayıp yıllar başladı, şehre futbol ekonomisinden dolayı akacak para, gelmedi. O maçın ardından Tuzla'da denize bakarak saatlerce kötü bir hayalden uyanmayı beklediğimi çok iyi hatırlıyorum. O gün şu sözü kendi kendime verdim; "sonucunu değiştiremeyeceğim şeyler için kayıtsız bir ilgi ve sevgi beslememeliyim, ya da çok sevdiğim ve inandığım şeyler için kararlara etki edecek aktif girişimde bulunmalıyım, girişimde bulunmuyorsan akıllı ol".
2008 yılında Ersun Yenal yönetiminde başlayan gençleşme hareketi ile tekrar şampiyonluğun en önemli adayları arasına gelen "Gönüllerin Şampiyonu" Trabzonsporumun geçen seneye kadar iki kere çok yaklaştığı şampiyonluğu kaçırması ve geçen yıl da FB'ye averajla kaybetmesi benim için bir üzüntü değil, geleceğe ümitle bakmamı sağlayan bir performanstır. Eninde sonunda bu şampiyonluğa kavuşacağız, buna yürekten inanıyorum.
Hababam Sınıfı'nın "Mahmut Hoca-TS" ikilisinden çektiklerini biz FB'den çekmeye başlamış olsak da, ligimize değer katan bu köklü iki kulüp arasındaki düşmanlığın bitmesi en büyük hayalimdir. Düşmanlık ve fanatizm ekerek odağımızı sahaya ve başarılara yansıtamayacağımız ortada. Aklı selim bir başkan ve yönetim kadrosu ile oluşturulacak orta/uzun vadeli bir program ile başarı kaçanılmaz olacaktır. Sana inanıyorum Trabzonum. Hayatımda yaşattığın ve yaşatacağın mutlu anlar için sonsuz teşekkürler.
"Yenilsen de bazı bazı, taraftarın buna razı, sen şampiyon olmasan da, çekeceğiz bu cefayı."
BİZ HER YER TRABZON.

Budapeşte (Macaristan)


Londra Kulesi (İngiltere)


Viyana (Avusturya)

Rodos (Yunanistan)


Universal Pictures (LA- USA)
Western Grand Canyon(Arizona USA)


Çanakkale Şehitlik

Mikanos Adası (Yunanistan)

Edinburg (İskoçya)


Edinburg (İskoçya)