15 Eylül 2012 Cumartesi


St Andrews / İSKOÇYA

Dolu dolu iki gün geçirdiğimiz Edinburgh gezimizin ardından son günümüzü (30 temmuz) yakın çevre gezilerine ayırdık. Otelden aldığımız farklı tur firmalarının gezi broşürlerinde günübirlik, iki veya 3 günlük tur paketleri olduğunu öğrendik. Zamanınız varsa kuzey batı İskoçya’ya kadar olan 3 günlük kuzey turuna (Skye, The Highlands ve Loch Ness) katılmanızı tavsiye ederim (114 pound).

Bizim zamanımız sadece bir gün ile kısıtlı olduğundan broşürlerdeki üç seçenek arasında kararsız kaldık. Ya Dan Brown’un Da Vinci’nin Şifresi kitabındaki gizemli Rosslyn Chapel’in ve  viski imalathanesi Gelenkinchie Distillery de olduğu 7,5 saatlik güney turu (32 pound), ya Loch Ness, Glencoe, The Highlands’in dahil olduğu 12,5 saatlik mini kuzey turu (40 pound), ya da 8,5 saatlik St Andrews&The Fishing Village of Fife turu (34 pound) yapacaktık. Bu  seçenekler arasında karar vermeye çalışırken yolda Türk olduğumuzu anlayan David isimli bir tur operatörü ile karşılaştık. THY’nin Edinburgh’a direkt uçuşa başlamasının getirdiği fırsatı değerlendirmek isteyen ve ertesi hafta İstanbul’a gelecek olan David’den St Andrews’a gitmemizin hem zaman hem de maliyet anlamında daha uygun olduğunu öğrendik. Onun tavsiyesine uyarak ertesi sabah 09:30’da, otelimize sadece 300 m mesafede olan Şehirlerarası Otobüs Teminali’nden X59 otobüslerine binmek üzere yola koyulduk. Bilet aldığımız bayanın “ekonomik” diye X60 numaralı otobüsü önermesini memnuniyetle kabul ederek, 4 kişi için 17 pound ödeyerek, bizdeki körüklü otobüsün muadili olan otobüse atladık.
 
 
Ayakta gitmenin yasak olduğu bu otobüsle, David’in 1 saat 45 dakikada gideceğini belirttiği mesafeyi, yol üzerindeki tüm köylerde, kasabalarda durarak tam 2 saat 45 dakikada aldık. Yolculuğun ortasında otobüse binen ve yanıma oturan İskoçyalı geniş yapılı yaşlı bayanın konuşmalarını anlamak için verdiğim çaba, İngilizce öğrenmeye başladığım ortaokul yıllarındaki ümitsizliğimi anımsattı. Hani derler ya, “kendi konuşur, kendi güler”, işte o şekilde 1,5 saat süren bu birliktelik boyunca tanıdık kelimeleri anlamlandırmaya, kimi zaman da konuşmayı istediğim tarafa yönlendirmek için konu başlığı açmaya çalıştım. Otobüste karşı çaprazımda oturan eşim ve arkadaşlarımın halime verdikleri tepkiyi ancak fark ettim. Bayanın anlatımları arasında kolumu dürterek teyit istediği kısımlara verdiğim tepki onları oldukça keyiflendirmişti. Neyse, sonunda St Andrews’a geldik. Hemen belirtmeliyim ki İskoçlar gerçekten çok yardımsever. Terminal son durakta indikten sonra şehir merkezini tarif eden yolculuk arkadaşım, sıkı sıkı tembih ederek doğru yolda gittiğimizden emin olana kadar arkamızdan takip ettiJ

Golfün Anavatanı
Golf sporunun kurallarını koyan tüzel kişilik olan R&A (Royal & Ancient Club House) 1764 yılında burada kurulmuş. Bu oyunda 22 olan delik sayısı, günümüz standart formatı olan 18’e bu kurum tarafından indirilmiş. Geziniz sırasında zamanınız varsa yeni başlayanlar için 9 delikli Balgove Course öneriliyor.

St Andrews Katedrali
İskoçya’nın en büyük ve meşhur katedrali olan St Andrews Katedrali burada deniz kenarında yer alıyor. 1130 yılında inşa edilen 33 m’lik St Rule Kulesine çıkınız, manzara süper.




St Andrews Kalesi
İlk yapımı 1189 yılına kadar uzanan ve zaman içinde önem kazanan kayalıklar üzerindeki bu ortaçağdan kalma kale kalıntısı, tarih boyunca önemli şahsiyetlere hem ev sahipliği hem de zindan görevini görmüş.
 


Kalenin altında yer alan mahzen ve tünelin tarihi de ilginç. Protestan vaazcı George Wishart 1546 yılında Katolik Kardinal David Beaton tarafından önce tutsak edilmiş, yargılamanın hemen ardından da, giderek kuvvetlenen Protestanlara gözdağı vermek adına kale surları önünde yakılmış. Buna misilleme olarak kalenin altından tünel kazarak içeri giren Wishart’ın arkadaşları da kardinale sürpriz yaparak kendisini kale surlarından aşağıatarak Protestanların öcünü almışlar. Görmenizi tavsiye ederim.



St Andrews Üniversitesi
Prens William’ın mezun olduğu bu okulda okumayı çok isterdim. Tarih ve doğanın iç içe olduğu bu okuldan mezun olanların önemli yerlere geldiğini öğrendimJ Üniversite açık olduğunda şehir nüfüsunun üçte birini öğrenciler oluşturuyormuş. İngiltere’nin en eski üçüncü üniversiteymiş.



St Andrews ismi nereden geliyor?
St Andrews İsa’nın 12 Havarisinden üçüncüsü, St.Peter’in kardeşi. İskoçya’ya hatta İngiltereye hiç gelmemiş olmasına rağmen, Hıristiyanlığın İskoçlar tarafından tanınmaya başlandığı MS 5.-7. yy takiben, ülkenin (ve Rusya’nın) koruyucu azizi olarak kabul edilmiş. Çapraz çarmıha gerilerek öldürüldüğü için İskoçya’nın mavi zemin üzerine konumlandırılmış beyaz çaprazlı çarmıhının olduğu milli bayraklarına St Andrews deniyor.


Sözün Özü
St Andrews küçük ama tarihi bir destinasyon. 3 ana caddenin olduğu St Andrews’ü yukarıda belirttiğim noktalarda durmadan baştan sona dolaşmak en fazla 35-40 dakika sürer. Market Street, South Street ve North Street olmak üzere üç ana caddesi olan St Andrews’ün cafe ve az sayıdaki restaurantları bu caddelerde. Buraya has bir yemek yok.




Burada geçirilecek 4 saat ardından çevre yerleşimlere gidebilirsiniz. Güzel bir tecrübe oldu. Edinburgh’a dönüşümüzü, David’in belirttiği X59 no’lu konforlu otobüsle yaptık. 1 saat 45 dk süren yolculuk boyunca kah şiddetli yağan yağmurun kah açan güneşin altında şekerleme yaparak ve dinlenerek keyifli şekilde gerçekleştirdik.  

4 Eylül 2012 Salı


EDİNBURGH

İskoçya’yı gezi planlarıma koymam, Mel Gibson’un yönetip başrolünü oynadığı Cesur Yürek (Brave Heart) filmini seyrettiğim 1996 yılına uzanır. 15-16 yıl öncesinde gitmeyi kafama koyduğum bu ülkeyi ziyaret edebilmem, Edinburgh’a (İskoçlar “Edinbıra” diye telafuz ediyor) temmuz ayında uçuşa başlayan THY’nin 127 €’luk promosyon seferlerini öğrenmem sayesinde gerçekleşti. Gezi fırsatları ve keyifli destinasyonlar konusundaki tercihlerime her zaman tam destek veren sevgili eşim Hülya ve güzel dostlarımız Lusin Abla ve Orhan Abi ile gezi tarihimizi 27-31 temmuz olarak belirledik. Booking.com’dan yapılan otel ayarlamalarını takiben internetten yaptığım araştırmalarda İskoç tarihi, önemli tarihi karakterler, ulusal yemekleri ve görülmesi gereken yerler hakkında yeterli bilgi sahibi oldum. Özetle belirtmem gerekirse tahminimden keyifli ve dinlenecek birçok hikayesi olan bir Edinburgh buldum. (Edinburgh’a maksimum 2 gün yeter ama İskoçya demek sadece Edinburgh demek değil. Mutlaka Highland denen kuzey tarafını da görün. Özellikle Inverness, Loch Ness ve civarı.) 

Havalimanından ulaşım:
2 saatlik saat farkı nedeniyle THY uçağı, yerel saat ile 12:30 gibi Edinburgh’a iniyor. İşlemleriniz ardından şehir merkezine ya otobüsle ya da taksi ile gidebilirsiniz.
·         Otobüs: 4-5 otobüs firması var ve bilet fiyatı kişi başı 1,5 pound. Ama ulaşım 40 dk gibi.
·         Express otobüs:  Tek bir firma var ve kişi başı 3,5 pound. Yolculuk 25-30 dk gibi sürüyor.
·         Taksi: 15-20 dk.lık bir yolculuk 21 pound tutuyor. Karar sizin.

Görülecek yerler

Şehri bir bütün olarak gezip görmenin ve fikir edinmenin en iyi yolu Waverly Tren İstasyonu’nun önünden kalkan üstü açık turist otobüsleri. 16 pound karşılığında dörtlü güzergahı aldığınızda, tüm gün boyunca, elinizdeki haritaya göre istediğiniz yerde inip, gezinizi yapıp, tekrar bir sonraki otobüse binebilirsiniz.

Eski Şehir (Old City):

 

·        Edinburgh Kalesi: Havalimanından otelinize gelip yerleşmeniz ve otelden çıkmanız muhtemelen saat 14:00’ü bulacaktır. Bu yarım günü eski şehir tarafını yürüyerek keşfederek geçirebilirsiniz. Eski şehrin kalbi Edinburg Kalesi’nden Holyroodhouse Sarayı’na kadar olan ana caddedir. İlk yerleşim Holyroodhouse Sarayı’nın bulunduğu yerdeymiş. Önünden kaleye doğru uzanan ana caddenin ismi Royal Mile. Kaleye yaklaşırken sol tarafta St Gile Katedrali’ni göreceksiniz. Ana caddenin buradan sonra Kale’ye kadar olan kısım ise High Street olarak adlandırılmış. Gezinize Kale’den başlamanızı tavsiye ederim. Şehrin yüksek tepelerinden birisi üzerine kurulu bu kalede 2-3 saatiniz geçer. Saat 18:00’de kapandığı için programınızı buna göre yapın. Manzara harika. Ağustos ayındaki festivalde Royal Military Tattoo’nun kaledeki gösterisini sakın kaçırmayın.
 


·       The Scotch Whisky Experience: Kale’den çıkınca hemen sağda göreceğiniz bu turistik mekanda 3-4 tip farklı bilet var. 50 dk’lık turdan 2 saatliğe kadar farklı seçeneklerin olduğu bu mekanda viskinin tarihi, viski yapımına ilişkin bilgiler edinip, farklı viskilerden keyifli tadımlar yapabilirsiniz. Ayrıca turun sonunda whisky-shop’tan istediğiniz tür viskiyi alabilirsiniz. (İskoçya genelinde viskilerin, Türkiye’deki duty-free dükkanlardan daha pahalı olduğunu belirteyim.)

·       St Giles Katedrali: Presbiteryanizmin (*) ana kilisesidir. Protestan reformcu John Knox’un görev aldığı bu kilise Hıristiyanların ilk toplandıkları ve ibadet ettiği yerdir.

·       John Knox’s House: İskoç tarihinin önemli ve etkin karakterlerinden olan protestan reformcu din adamı John Knox Katoliklerle Protestanlar arasındaki mücadelede önemli rol oynamış ve hatta Katolik Kraliçe Mary’nin infazında da etkisi olmuştur.  Royal Mile’daki müze olan evine uğrayabilirsiniz.

·       İskoç Parlementosu: Modern dizaynıyla dikkat çeken parlementoyu randevu alarak gezebilirsiniz.

·       Holyroodhouse Sarayı: İngiliz Monarşisi’nin İskoç ayağının ikametgahı olan ve şehrin şehrin ilk yerleşim yerinde bulunan bu tarihi sarayı görmelisiniz.

·       Grassmarket Caddesi: Renkli cafe ve pub’ların olduğu keyifli bir cadde.
 

 Yeni Şehir

·       Princes Street: Alışveriş mağazalarının olduğu şehrin ana caddesi. Gezerken bir yanınızda dükkanlar diğer tarafta ise yeşil bahçeler, Edinburg Kalesi, The National Gallery of Scotland, Royal Scottish Academy’i görebilirsiniz.

·       Carlton Hill: Unesco’nun Dünya Mirası Listesi’nde yer alan bu tepede, Aydınlanma Döneminini takiben 19.yy’da yapılan anıtlar, antik  Yunan yapılarına atıfta bulunarak dikilmiş. Buraya yürüyerek olduğu gibi tur otobüsleri ile de ulaşabilirsiniz. Edinburgh’a niçin “Kuzey’in Atinası” dendiğini buradaki yapıları görünce anlayacaksınız.
 


·       Arthur’s Seat: Edinburgh’a yukarıdan bakan bu yüksek tepeye turist otobüsleri ile, parlamento durağında inerek yarım saatlik bir yürüyüş ile çıkabilirsiniz. Yüksekliği 250 m olan tepenin eteklerinde koşan, yürüyüş yapan, köpeklerini gezdiren insanlar ve çevrenin güzelliği çok keyifli. Muhteşem şehir panoramasına sahip olan bu tepenin en üst noktasına çıkmayı unutmayın.  



 Nerede Ne Yenir?

Size mutlaka "gidin ve yiyin" diyebileceğim İskoçya’ya has bir yemek göremedim. Angus ineğinin  memleketi olmasına rağmen, et yemekleri, ülkemizin et kültürü ve lezzet çeşitliliği yanında zayıf kalıyor. Bununla birlikte tüm dünya mutfağını Edinburgh’da bulabilirsiniz. İngiltere’de sık rastladığınız fish and chips’i buradaki pub restaurantlarda da deneyebilirsiniz. Orijinalliği ve popüleritesi anlamında, “Nicholson’s” işletmesine ait, Edinburgh’un tarihi kişiliklerinin isimlerine adanmış ve her birinin hikayesi olan publarında özellikle akşam yemeklerini deneyebilirsiniz (The Conan Doyle, Deacon Brodie’s Tavern, Greyfriars Bobby’s Bar, The Last Drop, The Haymarket, The Kenilworth, The Mitra Bar). Bilgi için inceleyiniz www.nicholsonsbar.co.uk

 Ayrıca J.K. Rowling’in Harry Potter serilerini yazdığı The Elephant House adlı cafede sıcak çay veya kahvenizi yudumlayarak dinlenebilirsiniz.

Neler öğrendim?

·       Gününüz İskoç halkının, ilk yerleşik halk olan Pikti (The Picts) denen ve yüzlerini boyayan yerliler ile, sırasıyla adaya sonradan gelen Scotti denen İrlandalılar, Vikingler ile Normanların karışımından doğduğunu (* Bkz “Tarih hk dipnotlar”),

·       Kuzey İskoçya’ya dağlık ve kuzeyde olması nedeniyle “Highlands” dediklerini,

·       Kültürel değişimlerin güneyden kuzeye doğru ilerlediğini,

·       Feodal topluluklar şeklinde yaşayan İskoç klanlarının, aralarındaki taht mücadelesinde anlaşamamaları üzerine, İngiliz Kralı 1. Edward’dan hakemlik yapmaları istemesi üzerine, başlarına uzun yıllar bela olacak İngiliz hakimiyetini başlattıklarını,

·       Cesur Yürek filmindeki İngilizlere karşı ayaklanmayı başlatan William Wallece’ın, bir halk kahramanı olarak, Türkiye’de daha popüler olduğunu,

·       Filmde William Wallace’e, istemeden, babasının baskısı ile ihanet eden Robert Bruce’un klanları İngilizlere karşı tekrar birleştiren ve başarılar kazandıran “İskoçların tarihi popüler kralı” olduğunu,

·       Ortaçağ’dan başlamak üzere Fransızlarla İskoçların İngilizlere karşı sürekli işbirliği yaptıklarını ve bu yüzden birbirlerini “kuzen” varsaydıklarını, 

·       Hıristiyanlıktaki reform mücadelelerinden politik olarak oldukça etkilendiklerini, Protestanlığı kabul ettiklerini ve Kraliçe Mary’nin bunun sonucu olarak kafası kesilerek infaz edildiğini,

·       Mary’nin oğlu VI. James’in, evlilikler ve İngiliz tahtında varis bırakmadan ölen I. Elizabeth (VIII. Henry’nin kızı) sayesinde, I. James olarak İngiltere tahtına geçtiğini,

·       1707 tarihinde imzalanan Union Act ile İskoç ve İngilizlerin birleştiğini ancak İskoçların kendi parlamento ve kiliselerini koruduklarını,

·       Kilt denen etekleri 18.yy’da (1720’lerde) giymeye başladıklarını,

·       Mavi zemin üzerine beyaz çapraz motifli bayraklarına St Andrews dediklerini (İskoçların kabul ettiği koruyucu aziz - Patron Saint),

·       Sanayi devrimi ile Glasgow gibi kentlere göçün arttığını,

·       Biriken sermaye ile zenginleşen burjuva sınıfının İskoç Aydınlanmasına ön ayak olduğunu,

·       Tarihteki birçok ünlü şahsiyetin bu dönemde İskoçya’da ortaya çıktığını  (Dahiler Şehri),

·       Edinburgh’a niçin “Kuzey’in Atina”sı dendiğini,

·       Eski şehir (Old City) tarafındaki binaların halen ayakta olması nedeniyle her binanın ve sokağın etkileyici bir hikayesi olduğunu, (akşam sokak turları var)

Öğrendim. Ayrıca,

·       Hayat Su’yu dedikleri viskinin yapımında “suyun kalitesinin” hayati önemini,

·       Çeşmeden akan suyun rahatlıkla içilebildiğini,

·       Bu su ile duş alırken sabunun vücudunuzda inanılmaz kolaylıkla köpürdüğünü (hanımların tenleri ve saçları bu yüzden çok canlı)

·       İskoçların bizim bildiğimiz ünlü marka viskilerin (blended whisky) hiçbirine değer vermediklerini, gerçek İskoçların “malt viski” içtiklerini,

·       Viskinin ve kaşmirin pahalı olduğunu,

·       Pub kültürünün öne çıktığı bu şehirde saat 22.00’den sonra pub önlerinde alkol alınmasının yasak olduğunu,

·       Pub dahi olsa kapalı mekanlarda sigara içmeye izin verilmediğini,

·       Büyük Krallık’ta Londra Merkez Bankası dışında para (pound) basma yetkisine sahip olan tek bankanın Bank of Scotland olduğunu,

·       Marks&Spencer’da ucuza karnınızı doyurabileceğinizi,

·       Temmuz ayında yanınızda mutlaka şemsiye, yağmurluk ve güneş gözlüğünüzün bir arada olması gerektiğini,

·       Her ağustos ayında festival olduğunu ve mümkünse ağustos ayında gitmenin daha keyifli olacağını,

 Bilmenizi isterim.

(*) Tarih hakkında dipnotlar:
  • Yazılı İskoç tarihi, MS 80 yılında güney İskoçya toprakları işgal eden Romalılarla başlamış (Agricola zamanında),
  • Savaşçı ve inatçı Piktiler’in direnişi sonucu Romalı General Hadrian tarafından MS 123 yılında Hadrian Duvarı inşa edilmiş (kalıntıları duruyor),
  • MS 140 yılında, yine Piktilere karşı, daha kuzeyde Antonine Duvarı inşa edilmiş (görülecek pek bir şey kalmamış),
  • MS 367-368 yıllarında Romalılar adadan çekilmiş,
  • MS 6. yy’da Scotti denen İrlandalılar adanın batı tarafını işgal etmiş ve Darliada Krallığı’nı kurmuşlar,
  • Bu dönemde Hıristiyan misyonerler bölgeye gelmişler ve güney doğuda yaşayan kimi Piktiler Hıristiyanlığı kabul etmiş,
  • MS 8-9. yy’da Vikinglerin işgaline uğramışlar,
Tavsiyeler
  • Gitmeden önce kısa İskoç tarihini okuyunuz, (google: a short history of scotland)
  • Şu müzikleri dinleyebilirsiniz: Auld Lang Syne (*), Scotland the Brave (**), Flower of Scotland ve Scottish Bagpipes Funeral Song (***)
(*) İngilizcesi “Long Time Ago” olarak çevrilebilen bu İskoç şarkısı, ayrılıp uzun yıllar sonra tekrar bir araya gelen çocukluk arkadaşlarının eski güzel günler anısına kadeh kaldırmalarını ve geleceğe dönük temennilerini anlatıyor.
(**) İskoçların bir tür gayri resmi milli marşı. İngiliz Uluslar Topluluğundaki oyunlarda İskoçları temsil eden müzik.
(***) Cesur Yürek filminde de yer alan hüzünlü parça
  • Cesur Yürek filmini seyredebilirsiniz (tarihi hatalarla dolu olmasına rağmen),
  • Ağustos için festival zamanına ziyaret ayarlayın, Edinburgh Kalesi’ndeki Royal Military Tattoo gösterilerini sakın kaçırmayın.
Cesur Yürek filmi ile ilgili notlar:
· Filmde II. Edward'ın karısı olan Isabella, III. Edward'ın da annesi. Filmde William Wallace'la Falkirk Savaşı'ndan sonra, yani 1298'de bir ilişki yaşayan Prenses, gerçekte bu tarihte iki-üç yaşlarında. Yani filme göre bu ilişki sonunda doğduğu kabul edilen III. Edward, aslında 1312 yılında, yani Wallace'ın ölümden 7 yıl; Falkirk'ten 14 yıl sonra doğmuş.
· Filmde tüm erkekler etek giyiyorlar. Halbuki filmin geçtiği tarihlerde İskoçya'da hiç kilt giyilmemiş, kilt İskoçya’da 1720 lerden sonra giyilmeye başlanmış.
· William Wallace'ın babası Malcolm Wallace filmde gösterildiği gibi bir köylü değil; toprak sahibi bir soyluymuş. Yani William Wallace da aslında doğuştan soylu.
· Primae noctis (yeni gelin zorla alımı) hakkı diye bir şey o zamanlar yokmuş.
· Uzunbacaklı, Wallace'la aynı zamanda değil, ondan 2 yıl sonra ölmüş.
· Stirling'deki savaşta İngiliz süvarileri, filmdeki gibi İskoçlar tarafından uzun mızraklarla değil, üzerinden geçtikleri köprünün aşırı ağırlıktan dolayı yıkılmasıyla yenilmişler.

 İskoçyalı tarihi şahsiyetler;
 
John Logie Baird (1888 - 1946)
Televizyonu icat eden mühendis. Daha sonra da renkli, 3-D ve geniş ekran televizyon fikrini geliştirmiş. Ayrıca fiber optik teknolojinin patenti kendisine ait.


Arthur James Balfour (1848 - 1930)
İngiltere Başbakanı (1902-1906). Siyonistlere Filistin’de ülke vadeden 1917’deki  "Balfour Deklerasyonu"nu yayınlayan politikacı.


Sir James Barrie (1860 - 1937)
Peter Pan’ı yaratan oyun yazarı ve edebiyatçı.


Alexander Graham Bell (1847 - 1922)
Edinburgh’da doğan, daha sonra Kanada ve Amerikaýa göçen telefonu icad eden kişi.


Joseph Black (1728 - 1799)
Karbondioksiti bulan ve kantitatif kimyanın babası olarak addedilen kimyacı


Sean Connery (1930 - )
James Bond’u oynayan aktör


Sir Arthur Conan Doyle (1859 - 1930)
Detektif Sherlock Holmes’u yaratan yazar.


Sir Alexander Fleming (1881 - 1955)
Dünyadaki ilk antibiyotik ilacı yapan kişi (Penicillin). Şçvalye ilan edildi ve 194’de Nobel Ödülü aldı.


James Gregory (1638 - 1675)
Yansıtıcı teleskopu bulan mucit.


David Hume (1711 - 1776)
İskoç Aydınlanması’nın öncü filozofu. Toplumsal tarih kavramını ortaya koymuştur.


Sir Thomas Lipton (1850 - 1931)
Sri Lanka’daki çay plantasyonlarında çay yetiştiren ve dünyaya tanıtan ticaret adamı.


Joseph Lister (1827 - 1912)
Antiseptiklerin kullanılmasına öncülük eden ve böylece ameliyatlar sonrası enfeksiyon nedeniyle ortaya çıkan ölümleri azaltan operatör doktor.


David Livingstone (1813 - 1873)
Tanganyika Gölü’ne ilk giden ve Victoria Şelaleri’ni keşfeden kaşif.


Kirkpatrick Macmillan (1813 - 1878)
Bisikleti icad eden ama patentini almayan mucit.


James Clerk Maxwell (1831 - 1879)
Elektro-magnetik konusuna çalışmaları ile büyük katkılar sunan ve kuantum fiziğine giden yolu açan matematikçi ve fizikçi. Newton ve Einstein ile dünyanın en önemli fizikçilerinden sayılır.


Sir William Ramsay (1852 - 1916)
Helium, Argon, Neon, Krypton and Xenon gazlarını keşfeden kimyacı.


Alexander Selkirk (1676 - 1721)
Daniel Defoe'nun 1719’da yayınladığı "Robinson Crusoe"yu yazmasına esin kaynağı olan denizci. 4 yıldan fazla süre ıssız Juan Fernandez adasında tek başına yaşamış.


Adam Smith (1723 - 1790)
Ekonomi politiği kavramını ortaya koyan Milletlerin Zenginliği kitabını yazan iktisatçı.


Robert Louis Stevenson (1850 - 1894)
Hazine Adası kitabının yazarı


Sir Robert Alexander Watson-Watt (1892 - 1973)
II. Dünya savaşında RADAR’ı icad eden ve geliştiren fizikçi.


James Watt (1736 - 1819)
Buharlı motorun mucidi.


James Young (1811 - 1883)
Petrolün rafine edilmesi sürecini geliştiren kimya mühendisi
 
SÖZÜN ÖZÜ Zengin tarihini günümüzün modern hayatı ile sentezlemiş hikayelerle dolu bu güzel şehrin havasını, suyunu, hoş sohbet insanlarını mutlaka deneyimleyiniz. Mümkünse, gezinizi iki-üç gün daha uzatıp kuzey ve güneye yapılan çevre turlarına da katılınız