“TUNCELİ’den DERSİM’e”
Bir tarafta isyan, terör ve sapkın bir inanış anlayışı ile
ilişkilendirilmiş olumsuz bir Tunceli söylemi, diğer tarafta o topraklardan
çıkmış güzel dostlarım, tanıdığım aydın insanlar, Kurtuluş Savaşı’na verdikleri
destek ve öğrendikçe daha çok saygı duyduğum Alevilik inancı. Kafamdaki bu
yaman çelişki nedeniyle görmeyi çok istediğim Tunceli’yi, sonunda Haziran 2019’da
gördüm. 31 Mart seçimleri ardından Tunceli mi, Dersim mi tartışmalarının tekrar
yükseldiği bir dönemde Türkiye’nin ilk komünist partisi başkanı olan Fatih
Mehmet Maçoğlu’nun kazandığı belediye başkanlığı ile popüleritesi artan
Tunceli’ye yaptığım geziye ait notlarımı beğeninize sunuyorum.
Dersim
mi, Tunceli mi?
Bölgenin eski adı Dersim. Kürtçe’de “Gümüş Kapı”, Zaza dilinde
ise “Duvarlı” anlamına geliyormuş. 19. yy ortalarından itibaren bir sancakmış
ve Hozat’tan idare edilmiş. Cumhuriyet Türkiye’sinde 1935 yılında “Tunç gibi
sağlam insanlar” anlamında Tunceli ismi verilmiş. Peki neden bu isim değişikliğine
ihtiyaç duyulmuş? Şöyle bir hikayesi var;
Dersim yöresi özellikle 1870’lerden sonra bir çok kez Osmanlı
idaresinin devlet müdahelesine maruz kalmış bir yer. Şöyle ki, Osmanlı İdaresi,
Dersim yöresini 500 yıla yakın Kürt ve Ermeni aşiretleri üzerinden özerk bir yönetim
anlayışı ile yönetmiş. Çünkü bölgenin coğrafi yapısının çetin zorlukları aktif
ve sürekli bir merkezi denetime imkan vermiyor. Yani devlet vergi ve asker
toplama yoluyla bölgede yaşayan Kürt ve Ermeni aşiretleri üzerinden denetimi
sağlıyor. Ancak Osmanlı Devleti’nin savaşlarla iyice bozulan ekonomik ve idari
çöküşünün hızlandığı 19.yy sonlarında, dış mihrakların da çomak sokması yoluyla
ortaya çıkan ayaklanmalar devlet müdahalesini gerekli kılıyor. 1877, 1885,
1892, 1907, 1911, 1914 ve 1916 yıllarında yapılan seferler de olduğu gibi. İşte bu sosyal ve idari yapı genç Türkiye
Cumhuriyeti’nin yerleştirmek istediği merkezi ulus-devlet anlayışı ile zıtlık
teşkil ediyor. Cumhuriyet’in ilanı ile il yapılan Dersim 1926 yılında ilçe
yapılarak Elazığ’a bağlanıyor. 1935 yılında Dersim Kanunu çıkartılıyor ve
Tunceli ismi verilen vilayetin yönetimi askeri bir valiye veriliyor. Ardından 1938
yılındaki ikinci ve daha büyük olan askeri harekat başlıyor ve hatırlanmak
istenmeyen olaylar baş gösteriyor (Bkz: Yönetmen Çayan Demirel’in 38 isimli belgeseli).
Bu arada belirtmek isterim ki, öğrendiğim kadarıyla, Dersimli
aşiretler Osmanlı merkezi otoritesine sürekli ve bütünsel bir muhalefet içinde
olmamışlar. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Osmanlı’ya vermezken 1890’larda
kurulan Hamidiye birliklerine destek vermişler. Rus tehdidi ve Ermeni
ulusalcılığına karşı kurulan bu Hamidiye Alayları ile Kürt aşiretlerine destek
verilmiş ve destekleri alınmış. Merkezi idare, 1908 sonrası İttihatçılar ile
başlayan Türkçülük politikasına ragmen 1915 Ermeni olaylarında ve Birinci Dünya
Savaşı’nda, Sünni ve Alevi aşiretlerden destek alabilmiş.
Bezuvar / Hızır'ın keç
Tunceli / Dersim efsanelerin tarihle karıştığı bir kültür, bir
coğrafya. Kürt Aleviliği’nin yani dinsel örgütlenmenin merkezi. Moğol istilası
nedeniyle İran taraflarından kaçarak 12. yy’da Anadolu’ya gelmeye başlayan
islam alimlerinin etkisi ile ortaya çıkan tasavvufi akımlar ağırlıklı olarak “tekke
örgütlenmesine dayalı tarikatçılık” yoluyla Anadolu’ya yayılmıştır. Ancak bu
bölgede, tekke örgütlenmesinin aksine, kendilerini Hz Ali soyuna bağlayan ve bu
kutsal ailelerin (seyitler) devamı olduklarını söyleyen aşiretler aracılığı ile
gerçekleşmiş. Baba Mansur, Kureyşan,
Derviş Cemal, Ağuçan Seyitleri ve diğer aileler aşiretlerle “Seyit-Talip”
ilişkileri kurmuşlar. (Medrese İslam öğretisi yerine göçebe kültürü ile
yoğrulmuş bir halk İslam anlayışı, halk tarikatçılığı).
Her talibin yakınında danışabileceği bir Rehber’i var. Ancak
bunların üzerinde ve her talibin bağlı olduğu bir Pir var. Pir-Talip ilişkisi
Dersim Aleviliği’nde çok önemli. Pirler, Seyit soyundan yani Hz Ali oğlu Hz
Hüseyin soyundan gelenler. Şerif ise Hz Ali’nin oğlu Hz Hasan’ın soyundan
gelenler. Pirlik babadan oğula geçiyor. Pirler geçimini “hak lokması” ile
sağlar. Pirler taliplerini dolaşır ve hak lokması alırlar. Bir de Mürşid
vardır. Mürşid denetleyici konumudadır.
TUNCELİ
Tunceli
şehir merkezi izlenimlerim
Tunceli’den Ovacık’a giderken 4-5 km sonra Munzur Nehri’nin kenarında yer alan bir su kaynağı ve kutsal bir mekan
.
- Tunceli’de nüfusun 80%’i Alevi, 20%’si Sünni.
- Çemişkezek ve Pertek ilçeleri Sünni nüfusun olduğu yerler. Diğer ilçelerde Alevilik baskın.
- Nüfusunun 80%’i Zaza’dır, Kürt değildir. Zazalar Zazaca, Kürtler ise Kirmanci konuşuyor. İkisi aynı değil ama zorlayarak anlaşabilirlermiş.
- Zazalar içinde Alevi de var, Sünni de.
- Dersim aleviliğimde doğaya saygı yüksek. Dağ, su, çeşme, ağaç vs kutsal sayılıyor. Efsanelerle tarihin içiçe girdiği bir coğrafya.
- İlk dikkatimi çeken şey şehre girişte ve çıkıştaki kimlik kontrol noktalarında güvenlik güçleri ile gençlerin içiçe olmasıydı.
- Iki gün boyunca şehir merkezindeki günlük yaşamın sadeliği ve renkliliği Istanbul’dan farklı gelmedi.
- Şansımıza olsa gerek, hafta başı başlayacak olan Dünya Rafting Şampiyonası nedeniyle farklı ülkelerden gelen sporcularla daha da renklenmiş bir şehir merkezi gördüm.
- Dönüşte farkına vardım ki kentte herhangi başörtülü bir kadına denk gelmedim.
- Gece dolaştığım Munzur Suyu’nun etrafındaki aile restoranlarında alkol serbest. Genç kızlar çok bakımlı ve modern. Kendinizi İzmir Kordon’da sanırsınız. Kadına verilen önem kendisini hemen hissettirdi. Kadınların İstanbul’da bu kadar rahat olmadığı kesin.
- Kent merkezinde 1937 yılındaki olaylarda ayaklanmanın elebaşı olarak asılan Seyit Rıza’nın heykeli bulunmakta.
- Kent merkezinde ayrıca çok sevdikleri Seyuşen isimli bir delinin heykelini dikmişler. Delisi için heykel yapılan bir şehirJ
Ana
Fatma Çeşmesi
Halbori
(Halvori) Gözeleri
Ovacık
yolu üzerinde ve kent merkezine 20 km mesafede kayalık bir vadinin içinde yer
alan mesire yeri. Kutsal bir mekan
olarak addedilmekte ve kurban kesilmekteymiş.
Munzur
Vadisi Milli Parkı
Burası için özel bir tur yapmak gerekli. 42.000 hektarlık ulusal
bir park. Kuzeyinde 3.000 m’yi aşan bir buzyalağı göllerinden tutun da Ovacık
düzlüğüne inene kadar birçok çağlayandan oluşan zengin bir bitki örtüsüne sahip
bir park. Umarım gelecek senelerde buraya ayrı bir ziyaret yaparım.
Kırmızı benekli alabalık
OVACIK
Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu sayesinde popüler olan ve organik
tarımı ile öne çıkan küçük bir ilçe.
Cuba Cafe, menüsü itibariyle hoş bir sürpriz oldu. Bölgeye has
otlarla yapılan yöresel lezzetlerin tadı damağımızda kaldı. Gulik, babiko, savil, zerfet ilk kez tattığım çok başarılı lezzetlerdi.
Munzur (Ovacık) Gözeleri
Ovacık ilçe merkezine 17 km mesafede bir doğa harikası. Beyaz köpüklü
suların yamaçlardan akarak Munzur Suyu’nu beslediği bir mesire yeri.
Alabalıkları ile ünlüymüş. Munzur Gözeleri’nin oluşumu ile ilgili halk arasında
bilinen Muzur Baba Efsanesi ise şöyle;
Munzur isimli çobanın ağası hacca gitmiş. Ağa hacdayken Munzur
ağanın hanımına “hatun, ağamın canı sıcak helva ister, helva yap da
götüreyim” der. Ağanın hanımı da “herhalde canı helva çekti, yapayım da yesin”
diyerek pişirdiği helvayı bir bohça içinde Munzur’a verir. Ağa hacda Munzur’u karşısında görünce
şaşırır. Munzur “Ağam, canın sıcak helva çekmişti, sana getirdim” diyerek
bohçayı teslim eder. Şaşkınlık içindeki Ağa Munzur’a bir şey söylemek ister ama
Munzur çoktan ayrılmıştır. Hacdan dönen Ağa’yı karşılamaya gelen
köylüler arasında elinde süt dolu bakraçla yürüyen Munzur’u gören ağa “eli
öpülecek kişi Munzur’dur” diyerek köylüler ile birlikte ona doğru koşmaya
başlar. Bunu göre Munzur panik içinde dağlara doğru kaçar. Koşarken elindeki
bakraçtaki süt etrafa dökülür ve döküldüğü her yerden süt gibi beyaz sular
fışkırır. Munzur da kayalıklarda kaybolup gider.
Hozat
1523 tarihli tahrir defterlerine göre Çemişgezek Sancağı’na
bağlı, hepsi Ermeni olan 50 haneli bir köymüş Hozat. 1848'de Hozat'ın bugünkü yerinde askeri bir kışla yapılmış ve Hozat da bu kışla çevresinde gelişmiş.
Eski Hozat'tan kalma evler, dükkanlar maalesef çok bakımsız. Keşke imkan olsa da restore edilebilseler.
Hozat merkeze 15 dk mesafedeki Geçimli Köyü'ne giden yoldaki manzara etkileyici idi.
Kalıntıların gördüğümüz Geçimli
Köyün’deki Ergen Kilisesi yüz yıl önceye kadar varolan buradaki zenginlik
hakkında fikir vermekte.
TBMM açıldığında mecliste
görev verilen 6 Dersim milletvekillerinin tamamı Hozatlıymış. Bunlardan en bilineni de Atatürk’ün yakın arkadaşı Diyap Ağa’dır.
Sağman Köyü ve Camisi
Pertek ilçesine bağlı bu köy 1515 yılında Osmanlı egemenliğine geçmiş. Sünni bir köy. Bu nedenle PKK’nın hedefindeymiş ve nitekim 1993, 1994 ve 1995’de üç ayrı baskın yiyerek 12 köylüsünü
şehit vermiş.
Sağman camisinin Keyhüsrev Bey’in
oğlu Salih tarafından 1555 yılında yapılmış. Arka tarafındaki Sağman Kalesi ile enfes bir manzara sunmakta. Ziyaretimiz esnasında caminin restorasyonu tüm hızıyla devam etmekteydi.
Ağuçan Ocağı / Karabakır Köyü
Alevilik inancında “ocak” sözcüğü dedenin bağlı olduğu soy anlamında kullanılır. Aşiret bundan daha
geniş bir sosyal yapıyı ifade eder. Ağuçanlı dedelere göre Ağuçanlar Seyit Temiz’den
gelmektedir. 4 oğlundan birisi olan Seyit Mençek’in türbesinin bu köyde
olduğuna inanılır.
Çemişgezek
Sosyoekonomik
bakımdan ülkenin en geri kalmış ilçelerinden birisi. 1930’ların ortalarına
kadar komşu yerleşimlerle bile ulaşım bağlantısı bulunmayan ilçenin verimli
toprakları Keban Barajı Gölü’nün suları altında kaldı. Bir de buna 1980
ortalarında başlayan çatışmalar eklenince hayvancılık da olumsuz etkilenmiş ve ilçede
yaşayanların çoğu göçetmek durumunda kaldı.
Yelmaniye
Camisi
Çemişgezek’te
yerel Türkmen beylerinden ve Timur’un komutanlarından olan Taceddin Yalman’ın
yaptırdığı cami. 15. Yy başlarında yapılmış.
Pülümür
Doğu
Anadolu'nun en yoksul yörelerinden biri. Cemal Süreyya'nın anıtını görebilirsiniz.
Öneri: Ecevit'in "Pülümür'ün Yaşsız Kadını" şiiri
Kutu Deresi
Eskiden terörle anılan, il merkezine 20 km mesafedeki bu bölgenin zengin bir bitki örtüsüne sahip mesire yerini olduğunu öğrenmek çok hoş bir sürpriz oldu.
Koç Başlı Mezar Taşları
Dersim bölgesindeki kimi köylerde anıt niteliğinde çok sayıda koçbaşlı mezar taşı bulunmaktaymış. Demirkapı Köyü'ne giderken denk geldiğimiz ismini hatırlayamadığım bir köyde aşağıdaki ilginç mezar taşlarını kaydettim. Bu gelenek Akkoyunluların ve Karakoyunluların geleneklerinin etkisini göstermekteymiş. Ancak aşağıdaki resimde yeralan mezar taşlarının yapımı 1980'lere kadar devam etmiş.
Demirkapı Köyü'nü geçince mola verdiğimiz Büyükçeşme Dinlenme Tesisi'nde tanıştığım Murat ile sohbetim sırasında "hastalanınca ne yapıyorsunuz? Tunceli merkeze mi gidiyorsunuz?" soruma "inanmayacasın ama ben hiç hastalanadım ve hastaneye gitmedim" şeklinde yanıtı üzerine hiç şaşırmadığımı itiraf etmem gerek. Bu kadar doğal bir ortamda doğal besinlerle ve bedensel bir aktivite ile çalışan insanların uzun yaşaması ve hastalanmaması çok doğal geldi. Bu konuyla ilgili yaptığım araştırmada gördüm ki, Tunceli'ye ilk doktor ataması ancak 1955 yılında yapılmış. Aynı yıllarda Tunceli'de görev yapmış Albay Nazmi Sevgen'e göre "...burada zengin ve güzel tabiat, ölçüden uzak bir hayat, kaygusuz ve ademi bir geçmiş ömrü uzatmış ve hariçle temasın azlığı da Dersim'in salgın hastalıklardan korunmasını temin etmiştir".
Buna ilave olarak gündelik hayat içerisinde üretilen tedavi biçimleri de zengin ve etkiliymiş. 1938 yılında Pülümür'de askeri hekim Mutemid Yazıcı'nın aktardığına göre süt üzerinde oluşan kaymağı ya da peyniri br süre küflenmeye bıraktıktan sonra meydana gelen maddeyi yaralara sürmek suretiyle iyileşmeyi sağlayan Dersimlilerin bu geleneksel tedavi yöntemi daha sonra tıp dünyasının büyük buluşu olan penisilin olarak karşımıza çıkmış.
Bitirirken;
- Ölmeden önce görülmesi gereken yerler arasında bir coğrafya, bir kültür,
- Okur yazar oranının en yüksek olduğu bir şehir,
- 1954 yılında Türkiye Demokrat Parti'ye oy verirken CHP'ye oy vermiş şehir,
- 1982 anayasasına en çok hayır oyu veren şehir,
- Kamer Genç gibi bir politikacı çıkaran şehir,
- Fatih Mehmet Maçoğlu gibi ilk komünist belediye başkanını çıkaran şehir,
- Şehrin delisinin heykelini şehir meydanına diktirecek kadar delikanlı bir şehir,
Kısacası alışılmışlarla yaşamayan insanların şehri. Mutlaka öneririm.
Önerilen
kaynaklar:
- İsmet İnönü’nün Kürt Raporu
- 38 (Belgesel) Yön: Çayan Demirel
- Dersim'in Divane Delileri - Nurettin Aslan
- Aurora - Anthony Slide Çemişgezek'ten Hollywood'a Bir Kadın, Bir Hayat, Bir Film