Alsace - Kaliteli Şarabın İzinde
Turların popüler gezi
rotalarından olmaya başlayan Alsace ismini ilk olarak lise yıllarında
"zengin kömür ve demir yatakları bulunan ve Almanya ile Fransa arasındaki
paylaşılamayan bölge (Alsace-Loreine)" olarak duymuştum. Yıllar sonra
gidip buradaki verimli toprakları ve yüzyıllardır üretimi yapılan kaliteli
şarapları görünce, asıl sorunun madenlerden ziyade bu müthiş verimli topraklar
ve şarap olduğunu anladım ve gerek Almanlara gerekse Fransızlara hak verdim.
Bu rota üzerinde yer alan her köy
bir tablo gibi. Tepelerin eteklerindeki bakımlı bağlar sanki yükseklerdeki kalelere, şatolara doğru ilerlemeye hazırlanan muazzam bir orduyu andırmakta. Tertemiz hava, huzur, tarih, doğa ile uyum, parke taşlı sakin sokaklar, renkli ve yarı ahşap mimarideki sevimli evler hemen dikkatleri çekiyor. Bu doğal güzellikte ve bu ortamı yaratan insanların olduğu bu köylerde, üretilen şarapların
lezzetsiz olması düşünülemez. Bu arada "köy" diyorum ama bizim köyler
aklınıza gelmesin. Ya bu adamlar köy kavramını hatalı kullanıyor, ya da biz.
Abartmıyorum, bizim köylerimiz ancak bunların yanında mezra olabilir. Çünkü bu
işi nesiller boyunca yapan aileler (ki her köyde iki veya üç ailenin hakimiyeti
var) çok zenginleşmiş aileler. Rönesans'ın etkisini bu köylerde görünür kılanlar burada yerleşik ailelerin ataları olsa gerek. Yüzyılların yerleşik kültürü ve sermaye birikimi sonuç olarak bu sanatsal güzellikle estetik köylere zemin hazırlamış.
Hemen ilave etmeliyim ki, Alsace
her ne kadar Fransa'ya ait olsa da mimarisi Alman etkisinde. Bir Fransız şairin
dediği gibi "Fransa'nın en az Fransız olanı". Konuştukları Fransızca bile
Alman şivesindeymiş. Güzel bir karışım.
Estetik duygularınıza hitap eden
bu kültürün damağınıza da hitap etmesi kaçınılmaz. Sadece et değil, sebze
olarak da güzel bir mutfağa sahip olan Alsace turu çok keyifli bir tecrübe oldu.
Biz mayıs ayında yeşillikler
içinde gezdik ama hasat zamanı olan eylül-ekim dönemi de çok keyifli olacaktır.
Bu geziye Alsace bölgesinin
başkenti olan Strasburg'dan başlamış olmama rağmen, bu yazımda sadece şarap
rotası üzerindeki köyler hakkında bilgi vereceğim. Strasburg izlenimlerim ayrı
bir yazının konusu olacaktır. Beğeninize
sunuyorum.
Alsace Şarap Rotası
Alsace bölgesinin kuzeyinden
güneyine doğru, 170 km'lik bir hat üzerinde yer alan 103 köydeki muhteşem ve
uçsuz bucaksız bağlarda yetiştirilen 6 farklı üzüm tipinden üretilen kaliteli beyaz şarapların (sadece tek kırmızı var) hikayesini öğrenmek için düştük yollara. Bu rotanın kuzeyindeki ilk
köy Marlenhaim, güneyindeki son köy ise Thann.
4 gün olarak planladığımız tatilimizin 2,5 gününü bu rotaya ayırdığımız için, 103 köy içinde ziyaret
edeceğimiz köyleri önceliklendirme işlemini, Strasburg'ta edindiğim "Şarap
Rotası Haritası"nda yer alan yararlı bilgiler sayesinde yaptık. Bu
haritada yer alan açıklamalar ile
"Fransa'nın En Güzel Köyleri" resmi statüsüne sahiplik güzergah tespitinde yol gösterici
oldu.
Ayrıca belirtmeliyim ki, Fransa'nın "en güzel köyleri" statüsü resmi bir tasdik. Alsace bölgesinde yedi (7) köy
bu statüye sahip; Eguisheim, Hunspach, Riquewihr, Saint-Quirin, Hunawihr,
Mittelbergheim, Rodemack.
İşte bu kriterleri inceleyerek rotamız üzerinde belirlediğimiz köyleri gezmeye başladık.
1) Obernai
Bir gün önce öğleden sonra geldiğimiz Strasburg'u ertesi gün de öğlene kadar gezdikten sonra saat 13:00 gibi şarap rotasına başlamaya karar verdik ve ilk
durağımız Obernai oldu. Havalimanında kiraladığımız araçlar ile yaklaşık 15 dakikada vardığımız Obernai, daha sonra gezdiğimiz köyler içinde nispeten büyükçe olanlardan.
Aracı park ettiğimizde ilk dikkatimizi çeken yerleşim yerinin yön levhalarına bile konu olan Kayserili hemşehrimizin dükkanı oldu.
Aracı park ettiğimizde ilk dikkatimizi çeken yerleşim yerinin yön levhalarına bile konu olan Kayserili hemşehrimizin dükkanı oldu.
Obernai'da St Odile tarafından yaptırılmış tarihi bir manastır var. Şapel kuleleri 13-16.yy'dan, belediye binası 16.yy'dan. Tarihi evler ve rönesans çeşmeleri dikkat çekici. 16.yy'da burada mısır borsası bulunuyormuş.
Obernai'de her yıl 15 Ağustos'ta şarap festivali, Ekim'in 3. pazar günü de hasat festivali varmış. Bize denk gelmedi.
Sanırım hem Pazar günü olması
hem de henüz turistik sezonun başlamamış olmasına bağlı olarak çoğu yer
kapalıydı. Açık olan restoranlar da, saat 14:00 itibariyle mutfaklarını
kapattıkları gerekçesiyle servis vermediler. Biz de açık kalan tek büyük
restorana girdik.
2)Saint Odile Manastırı (Mont
Sainte-Odile)
Obernai'dan çıkınca en yakın köy
Ottrott'a doğru yola çıkmaya karar verdik ancak her gittiğimiz yerde araziyi en
yüksek yerden görme isteğim galip geldiğinden istikameti manastıra çevirdik.
Resimler tüm muhteşemliği ortaya koymakta, söze gerek yok.
Resimler tüm muhteşemliği ortaya koymakta, söze gerek yok.
Müthiş bir manzara, bence mutlaka görün
Güneş Saati
3) Ottrott
Saat 18:00 sularında Manastır'dan
yola çıktık ve hemen 10 dakika mesafede ve geceyi geçireceğimiz Strasburg yolu
üzerindeki Ottrott'a vardık. Ortalarda kimseler yoktu ve tam bir
sessizlik hakimdi. Aracımızı hemen kilisenin yanındaki park alanına park
ettikten sonra şarap tadımı yapmak istedik. Öncesinde kilisenin önündeki anıt
dikkatimizi çekti. Bu ve diğer tüm köylerde göreceğimiz üzere "2. Dünya
Savaşı'nda ölen çocuklar adına dikilmiş anıtlar" bu huzurlu toprakların da
75 yıl önce büyük acılar çektiğini ziyaretçilere hatırlatmakta.
Nihayet gezimizin ilk tadımını
Ottrott'ta yaptık. Akşam yemeği öncesi sadece Riesling üzümünden üretilmiş
beyaz şarap tam damağıma uygun bir lezzet olarak aklımda kaldı. Ardından akşam yemeği ve konaklama için Strasburg'a geri döndük.
4) Mittelbergheim: (Les Plus
Beaux Villages de France)
Ertesi gün sabah kahvaltısı
ardından saat 09:00'da, eşyalarımızı topladık ve konaklayacağımız Colmar yolu
üzerindeki ziyaretlerimizi gerçekleştirmek üzere yola çıktık. İlk durağımız
"Fransa'nın en güzel köylerinden" tasdikli Mittelbergheim idi. Hava
parçalı bulutlu ama çok güzeldi. Bu güzel köye girerken gerçek anlamda masal
gibi bir şarap üretim merkezine geldiğimizi anladık. Tertemiz hava, mis gibi toprak kokusu, bağların görsel güzelliği ve kuş sesleri dışında derin bir sessizlik... anlatılmaz, yaşanır.
Gerçek anlamda ilk şarap tadımını
burada yaptık. GILG Ailesi'ne ait tadım (degustation) merkezinde hem üzümler
hakkında bilgi aldık hem de ürettikleri şarapların tadına baktık. Sabahın
köründe ve bol oksijenli bir ortamda yapılan bu alışılmadık tadım tecrübesi
ayrı bir anı olarak kayıtlarıma girdi.
Bu arada hemen belirtmeliyim ki,
Rönesans izlerini taşıyan evlerle çevrelenmiş Belediye Meydanı 16. yy'dan
kalma. Sokak arasındaki tarihi üzüm presi ise 17. yy'dan. Bağlar arasında
gezinti yapacağınız işaretli patika bulunmakta.
Bu köyde her sene Temmuz ayının son haftasonu şarap festivali varmış. Mutlaka görün.
Bu köyde her sene Temmuz ayının son haftasonu şarap festivali varmış. Mutlaka görün.
ALSACE ÜZÜMLERİ HAKKINDA KISA
BİLGİ
Bölgede 7 çeşit üzüm üretilmekte.
Hemen belirteyim ki Alsace şaraplarının özelliği beyaz şarap ağırlıklı olması.
Üzüm çeşitleri 1) Skyvaner 2) Pinot Blanc 3) Pinot Noir (Bölgenin tek kırmızı veya roze şarap üzüm)- 4) Riesling 5)Muscat 6)Pinot Gris 7) Gewurztraminer
(aromatik bir
lezzet, tatlılarla veya aperatif olarak çok başarılı)
5) Andlau
Mittelbergheim'dan yola çıkınca 10 dakikada Andlau'ya vardık.
Yine fotoğraflık tarihi bir köy ama ortalarda kimseler yoktu. Yol üzerinde, bağların kenarındaki tabelalardan gördüğümüz
üzere, burada üç büyük aileye ait olan "Grand Cru" klasmanında bağlar bulunmakta
(Kastelberg, Moenschberg ve Wiebesberg).
"Grand Cru" tescilli ne
demek? Üretilen şarabın, hassas kurallara bağlı olarak "kalite, toprak özelliği, doğal olgunluk ve gözü kapalı tadım" kriterlerine göre aldığı geçerliliğin tescillendiğinin sertifikasıdır.
Andlau'da dikkat çeken yapılar
ise 17.yy yapısı olan Romanesk tarzda Kilise Manastırı, 15. yy'a ait Azize
Richarde ve Ayısı'na ait bir çeşme.
Görmekten keyif alacağınız bir köy olduğuna eminim. Hemen ayrılamadığımız için meydandaki kafede çay, kahve içerek biraz daha keyif yaptık.
Kilisenin hemen yanında ilginç bir sanat atölyesi olduğunu da hemen ekleyeyim. Metal parçalardan tasarlanan eserler son derece ilgi çekici.
Görmekten keyif alacağınız bir köy olduğuna eminim. Hemen ayrılamadığımız için meydandaki kafede çay, kahve içerek biraz daha keyif yaptık.
Kilisenin hemen yanında ilginç bir sanat atölyesi olduğunu da hemen ekleyeyim. Metal parçalardan tasarlanan eserler son derece ilgi çekici.
Her sene Ağustos'un ilk hafta sonu,
Eylül'ün 3. hafta sonu ve Ekim'in 4. pazar günü şarap şenlikleri varmış.
6) Itterswiller
Andlau'dan çıkınca 7-8 dakikalık bir yolculuk
ardından Itterswiller'e vardık. Başka bir güzellik. Köyün girişinde aracı park
ettikten sonra köyün sonuna kadar yürüyüp, aynı hayranlıkla fotoğraflarımızı
çektik. Benzer huzur, benzer duygular. "Takdir etmekten başka yapacak ne
var?" sorusunun karşılığı ancak "güzel bir yemek" olabilir.
Öğle yemeği köye
girişte yer alan güzel manzaralı Winstub Arnold'a gitmeye karar verdik, zaten çok fazla alternatif yoktu. İçeride
kaliteli ve yaş ortalaması yüksek bir kalabalık vardı. Nazik garsonun
yönlendirmesi ile 5-6 dakikalık bekleme sonrası iç kısımda geniş bir masada
yerimizi bulduk. Ortam çok hoş ve mekanın dizaynı ve havası burasının köklü
geçmişi hakkında bir fikir veriyor.
Yemek seçimi için menüyü incelerken bir taraftan da diğer masalara gelen tabaklara göz attık. Yan masaya gelen görsel şaheserin "kuşkonmaz" olduğunu öğrendik. "Buraların vazgeçilmezi"
diyebilirim. Ben ise kendime soğan ilaveli güzel bir salata sipariş ettim. Nasıl olsa
eşim kendi tabağını hiç bir zaman bitiremiyor...
Garsonun ismini unuttum ama yemek
seçimi konusunda biraz kararsız olan gezi arkadaşlarımın siparişlerini alırken
gösterdiği sabır, yönlendirme ve güler yüzü ile hepimizin belleğinde yerini
aldı.
7) Reichsfeld
Yemek sırasında, izleyeceğimiz
rota hakkında haritayı incelerken yükseklerde yer alan iki köy (Albe ve Ville)
dikkatimi çekti. Önceki gün tepede yer alan St Odile Manastırı'nın manzarasını
hatırlayınca gitmeye karar verdik.
Yol üzerinde bulunan Reichsfeld'de durmayacaktık ama köyün girişinde gördüğümüz kalabalık burada lokal bir panayır olduğu izlenimini verince durmaya karar verdik. Çoluk çocuk toplanmış, mangal keyfi yapan ve şarap içen kalabalığı görünce merakımız iyice arttı. Öğrendik ki, o gün yani o pazartesi, Fransa genelinde tatilmiş ve bu köyün şarap üreten firması da, müşterilerini aileleri ile birlikte şarap tatmaya çağırmış. Biz de tesadüfi olarak denk gediğimiz bu aktiviteye ucundan katılmış olduk.
Yol üzerinde bulunan Reichsfeld'de durmayacaktık ama köyün girişinde gördüğümüz kalabalık burada lokal bir panayır olduğu izlenimini verince durmaya karar verdik. Çoluk çocuk toplanmış, mangal keyfi yapan ve şarap içen kalabalığı görünce merakımız iyice arttı. Öğrendik ki, o gün yani o pazartesi, Fransa genelinde tatilmiş ve bu köyün şarap üreten firması da, müşterilerini aileleri ile birlikte şarap tatmaya çağırmış. Biz de tesadüfi olarak denk gediğimiz bu aktiviteye ucundan katılmış olduk.
Bu arada hemen belirteyim ki bu
köyde, Matthias Ringman isimli bir hümanist doğmuş. "Bu kişi kim?"
derseniz hemen belirteyim; Amerika kıtasına Amerika isminin verilmesini öneren
kişi, yani isim babası. Amerigo Vespuci tarafından yeni bir kıta
keşfedildiğinin anlaşılması üzerine bu öneriyi yapmış. (Bilmeyenler için belirtmek isterim ki, yeni dünyayı ilk keşfettiği söylenen Kristof Kolomb, yeni bir kıta keşfettiğinin farkında değilmiş, Hindistan sanıyormuş, o yüzden oradaki yerlilere İngilizcede "Hintli" anlamına gelen "Indian" denilmektedir. Bu arada Amerika kıtasına ilk ulaşan insanlar Vikingler'dir)
8) Albe ve Ville
Öğle yemeği üzerine,
araçlarımızla orman içinde yaptığımız yaklaşık bir saatlik tırmanış ardından
geldiğimiz Albe ve Ville, sık ormanlık bir alanda daha küçük ve ıssız yerler.
Nispeten düzlükte yer alan
Ville'de ise bir dönerci görmek yine sürpriz oldu.
Buralarda turistik olarak
görülecek bir şey olmadığına karar vererek zaman kaybetmeden Dambach La Ville'a
doğru yola çıktık.
9) Dambach-La-Ville
Düzlük bir alanda yer alan Dambach-La-Ville'e
kapalı bulutlu bir havada vardık. Yine aynı sessizlik, yine aynı huzur ama bu sefer, yorgunluğun ve sabahki şarap tadımının da etkisiyle olsa gerek, bu sessizlik batmaya
başladı. Kendimi, Akira Kurusawa'nın "7 Samurai" filmindeki köye gelen haydutlar
gibi hissettim, biz gelince herkes saklanmış gibiydi.
WC molası verdiğimiz bu sakin yer
tam bir yaşayan modern ortaçağ kasabası. Bu arada belirtmeliyim ki, kilisenin
yanındaki halka açık WC örnek olacak bir temizlikte. İşte medeniyet
kriterlerimden birisi.
Dambach-La-Ville bağcılık işleri
ile ün salmış bir ortaçağ kasabası ve önemli bir turistik merkeziymiş. Ortaçağdan kalma şehir surları ve üç kapısı
tarih severler için görülesi kıymetler. Romanesk ve Gotik tarzdaki St Sebastian Şapeli
17.yy'dan, belediye binası ise 16.yy'dan kalma. Buraya yürüyerek iki saat
mesafede yer alan Bernstein Kalesi'ni görmedik ama o da 15.yy'dan kalmaymış.
Burada da "Grand Cru"
tasdikli Frankstein bağları var ve tabelaları takip ederek bağlar arasında
gezinti yapabilirsiniz.
Ayrıca her sene temmuz ayının ilk pazar günü Şarap Gecesi etkinliği düzenlenmekteymiş.
10) RibeauvilleAyrıca her sene temmuz ayının ilk pazar günü Şarap Gecesi etkinliği düzenlenmekteymiş.
Saat 16:30 sularında vardık. Hava
yine kapalıydı ve tatlı bir serinlik vardı. Yer yer kendini gösteren güneş göz
kırpar gibi ortalığı ısıtıp hemen saklanıveriyordu.
Ribeauville nispeten büyükçe bir yer. Tüm yerleşim yerleri (köy demeye artık dilim varmıyor) aynı formatta. Tarihi kapıdan girince eski şehir tüm güzelliği ile karşınızda. Obernai gibi turistik bir merkez. Girişte soldaki dükkandaki dondurmalar aklımızı çelince içeri dalıverdik. Dükkanın sahibi hanım Sivaslı, başladık muhabbete. "Buraları Türkiye'ye değişmem" deyince !!! "Rahat ve medeniyet mi batıyor?" diye sormak zorunda kaldım. "Dışarıdan davulun sesi güzel gelir, burada her şey kurallı, her şey katı, esneklik yok" ifadesi üzerine başladık durumu kendi aramızda değerlendirmeye: "bizim kültürel genlerimizde sürekli değişen koşullardan, adrenalinden, sürekli hareketin getirdiği belirsizlikten keyif alma durumu var. Düzen ve bunun getirdiği sakinlik batıyor, bir de sıcak kanlı Akdeniz özelliğimiz öne çıkınca yerimizde duramıyoruz, vs."
Ribeauville nispeten büyükçe bir yer. Tüm yerleşim yerleri (köy demeye artık dilim varmıyor) aynı formatta. Tarihi kapıdan girince eski şehir tüm güzelliği ile karşınızda. Obernai gibi turistik bir merkez. Girişte soldaki dükkandaki dondurmalar aklımızı çelince içeri dalıverdik. Dükkanın sahibi hanım Sivaslı, başladık muhabbete. "Buraları Türkiye'ye değişmem" deyince !!! "Rahat ve medeniyet mi batıyor?" diye sormak zorunda kaldım. "Dışarıdan davulun sesi güzel gelir, burada her şey kurallı, her şey katı, esneklik yok" ifadesi üzerine başladık durumu kendi aramızda değerlendirmeye: "bizim kültürel genlerimizde sürekli değişen koşullardan, adrenalinden, sürekli hareketin getirdiği belirsizlikten keyif alma durumu var. Düzen ve bunun getirdiği sakinlik batıyor, bir de sıcak kanlı Akdeniz özelliğimiz öne çıkınca yerimizde duramıyoruz, vs."
Gezdiğimiz sokaklar yine aynı
formatta olduğu için uzun uzun anlatmıyorum. Tarihi merkezin sokaklarını baştan başa turladıktan sonra, havanın da kapalı olması ve konaklayacağımız meşhur Colmar'a bir an önce ulaşma arzusu nedeniyle,
daha fazla zaman geçirmeyip yola koyulmaya karar verdik.
11) Colmar
Alsace'ın şarap başkenti. Bir
sanat merkezi. Petite Venice (Küçük Venedik)
gibi iyi korunmuş veya Quartier des Tanneurs (Tabakçılar Meydanı) gibi güzel
restore edilmiş tarihi mahallelerin içindeki parke taşlı trafiğe kapalı yaya
yolları ile tam bir turistik merkez. Ortaçağ'dan kalan üç kilise, zengin
dekorlu tarihi kütüphanesi ve beş adet müzesi ile Batı Avrupa uygarlığının
güzel bir örneği. Otelimize (Hotel Turenne) saat 19:00 civarında vardık, tarihi merkeze yürüyerek 7-8 dk mesafede.
Burada yapacağınız en güzel şey sokaklar arasında dolaşmak ve fotoğraf çekmek. Her bir sokak ayrı zarafet, ayrı bir estetik. Strasburg'a çok benziyor. Aynı zamanda biraz Venedik, biraz Amsterdam, oldukça Almanya...
Akşam üzeri geldiğimiz Colmar'ı ertesi sabah gündüz gözüyle ve güneş ışıkları ile de görebildiğimize çok sevindik. böylelikle bir tam gün gezmiş olduk.
Petit VeniceAkşam üzeri geldiğimiz Colmar'ı ertesi sabah gündüz gözüyle ve güneş ışıkları ile de görebildiğimize çok sevindik. böylelikle bir tam gün gezmiş olduk.
Quartier des Tanneurs (Tabakçılar Meydanı)
Quartier des Tanneurs (Tabakçılar Meydanı)
St Martin Kilisesi
Dominiken Kilisesi
Gelmeden önce burasıyla ilgili yurtdışı
kaynaklarında yaptığım incelemelerde en öne çıkartılan hususlar Uluslararası
Klasik Müzik Festivali (Temmuzun ilk iki haftası), Bölgesel Şarap Şenliği (15
Ağustos haftası) ve Yılbaşı etkinlikleri (Kasım sonudan aralık sonuna) idi.
Yılbaşında mutlaka geleceğim.
12) Eguisheim (Les Plus Beaux
Villages de France)
Colmar'ı gündüz gözüyle de gördükten sonra, rotamız üzerindeki yeni köyleri görmek
üzere öğle saatlerinde yola koyulduk. Önceliği Fransa'nın diğer "en güzel köyleri"nden Eguisheim'a verdik.
Ortaçağ'dan kalan başka bir
tarihi kent. Papa IX. Leo 1002 yılında burada doğmuş. Kentin mimarisi ilginç, tarihi kalenin
çevresinde içiçe geçmiş üç halkadan oluşmakta. Geziye başladığınız noktaya
ulaştığınızda kafanız karışıyor çünkü dairesel bir yerleşim planı olduğunu
anlamıyorsunuz. Gezerken "başta gördüğümüz şu eve veya çeşmeye bir daha
gidip fotoğraf çekelim" derken birden aradığınız karşınıza çıkıyor. Son
derece keyifli bir yer.
Öğle yemeğimizi de, meydanda kilisenin yanındaki kafeterya tarzında bir yerde yedikten sonra bir sonraki varış noktamız için yola çıktık.
13) Riquewihr (Les Plus Beaux
Villages de France)
15 dk'lık bir yolculuk ardından güzelliği tasdikli bir başka köye, Riquewihr'e vardık. Tatilden sonraki ilk iş günü olmasının da etkisiyle, şimdiye kadar gördüğümüz en hareketli köydü. Araçlarımızı
tarihi surların dışına park ettikten sonra zarif bir kapıdan girdiğimiz bu
güzel yer, statüsünü hak ettiğini fazlasıyla ortaya koymaktaydı.
Hanımlar klasik olarak hediyelik
eşya dükkanlarına odaklanırken biz baylar da "hanımları
beklemek ve hızlı bir durum değerlendirmesi" yapmak adına bir restoranın bahçesinde soluklanmaya karar verdik.
Gezimizi değerlendirme fırsatını bulduğumuz bu soluklanma
sırasında şu kanıya vardık: "İnsanoğlu çok ilginç bir varlık, güzele hemen
alışıyor". Strasburg'tan sonra gördüğümüz bu hayranlık uyandıran mekanları
o kadar kolay kanıksadık ki, artık yeni gördüğümüz ve göreceğimiz yerlerden,
birbirinin hemen hemen aynısı olarak, ilk baştaki tadı alamayacağımızı
düşünerek yeni tatil planları yapmaya başladık.
Yağmurun geçmesi ardından, henüz bayanlar gelmemiş olduğundan, kasabanın yukarı kısmına doğru yürümeye başladık. Göze hitap eden renkli yarı ahşap evlere tebessümle bakarak farklı olan mimarileri yakalamaya ve fotoğraflarını çekmeye odaklandık.
Baktık ki hanımlardan halen ses yok, yine oturup çayımızı yudumlayalım dedik. Bu esnada önümüzden geçen insanları izlemek keyifliydi. Çinlisi, Japonu, İspanyolu, Hintlisi en çok dikkati çekenlerdi. Bir de Amerikalı emeklilerden oluşan adedin fazlalığı ilginç geldi.
Baktık ki hanımlardan halen ses yok, yine oturup çayımızı yudumlayalım dedik. Bu esnada önümüzden geçen insanları izlemek keyifliydi. Çinlisi, Japonu, İspanyolu, Hintlisi en çok dikkati çekenlerdi. Bir de Amerikalı emeklilerden oluşan adedin fazlalığı ilginç geldi.
Yaklaşık yarım saatlik bir
dinlenmeden sonra yanımıza gelen hanımlar hemen yanı başımızdaki Noel için
tasarlanmış hediyelik eşya dükkanını görmemiz gerektiğini, içeride inanılmaz
sayıda ve çeşitte tasarlanmış ince el işçiliğine sahip hediyelik eşyalar
olduğunu söylediler. Kendilerinin yaklaşık 40 dakika geçirdikleri bu hediyelik
eşya dükkanına baylar olarak girip incelemelerde bulunmamız ve çıkmamız sadece 5
dakika içinde gerçekleşti. Doğal olarak "alt katları dolaştınız mı?" sorusu ile
karşılaştık. Kadın ve erkekler arasındaki ilgi alanlarının farklılığına güzel bir
örnek oldu:-)
14) Kayserberg
Colmar'daki otelimize dönmeden
önceki son durağı Kayserberg olarak belirledik. Akşam üzeri 17:30 sularında
geldiğimiz Kayserberg tüm ihtişamı ve asaleti ile karşımızda durmaktaydı. Ortaçağ mimarisine sahip olsa da kentin mimarisi
diğerleri ile aynı. Surlar, belediye binası, kilise, sevimli evler ve dükkanlar.
Kayserberg'in içinden geçen su farklı bir hava katıyor. Etkileyici kilise ve meydanını geçtikten sonraki az ileride kalan üst bölgede suyun kenarında kümelenmiş evler tam fotoğraflık.
Burası 1952 Nobel Barış Ödülü
sahibi Albert Schweitzer'in doğduğu köymüş. Ayrıca İkinci Dünya Savaşı'nda
burada önemli çarpışmalar olmuş.
Yolunuz düşerse burayı da mutlaka görünüz. Açıkçası ben burayı çok beğendim.
Buradan sonra istikameti son gecemizi konaklayacağımız Colmar'a çevirdik.
15) TurckheimBuradan sonra istikameti son gecemizi konaklayacağımız Colmar'a çevirdik.
Tatilimizin son gününde
Mullhouse'a gitmeden önce, erken check-out yaparak, Turckheim'a doğru yola çıkalım dedik. Az zamanda olsa, ne kadar çok yer görürsek kardır.
İsminden, Türkiye ve Türklerle ilgili ortak bir şeyler var mı diye internetten çok araştırdım ama olumlu bir sonuç alamadım. Neyse, son günümüzde hem buranın tadını gezerek çıkarttık hem de vedayı burada yaptık.
İsminden, Türkiye ve Türklerle ilgili ortak bir şeyler var mı diye internetten çok araştırdım ama olumlu bir sonuç alamadım. Neyse, son günümüzde hem buranın tadını gezerek çıkarttık hem de vedayı burada yaptık.
Uzun lafın kısası
- Strasburg'da gezme ve konaklama dahil, 4 gece 5 günlük bir program çok ideal. İlk geziniz ise kısa sürede çok yer görmek istemeniz doğal. Bir daha gidersem 3-4 günü aklımda kalan 1-2 köyde konaklamak şeklinde yaparım.
- Köyleri gezmeye başladığımızda çok etkilendik ama her köy hep aynı formatta olunca etkilenme katsayımız ikinci gün azaldı.
- Her köyde tadım yapacağınız üreticiler var, gitmeden önce uzun detaylı araştırmalara gerek yok bence.
- Bir köye gidip bir geceyi orada geçirmek güzel olur. Hele de köyleri bisikletle dolaşmak, bağlar arasında yürüyüş yapmak fikri çok cazip.
- Rotanız üzerindeki "Fransa'nın en güzel köyleri"ne öncelik veriniz.
- Araba kiralamak çok yer görmek isteyenler için mantıklı.
- Ziyaretinizi temmuz-eylül döneminde yaparsanız, herhangi bir köyde bir şenliğe denk gelebilirsiniz, keyifli olur.
- Unutmayın ki burası beyaz şarap üreticilerinin cenneti.