Napoli Körfezi / Sorrento - Positano - Praiano - Amalfi -
Ravello
Pegasus'un fırsatları ile gezmeye alışmışken, 2013 Aralık ayında dolacak millerimiz nedeniyle, bu kez milli gururumuz Türk Hava Yolları ile keyifli bir gezi planladık; Napoli Körfezi. Nisan ayında, hem de business sınıf uçuş için sadece kisi başı 25.000 mil karşılığında. Rotamızı ve otel seçimlerimizi şubat ayında netleştirdik. Nihayetinde 2013 yılının kapanış turu olan Barselona gezisinin altı kişilik kadrosu ile 17-20 Nisan tarihleri arasındaki programımızı şu şekilde kesinlestirdik: 1) Napoli'ye iniş ve Sorrento'ya geçiş, 2) ertesi gün Capri, Positano ve Praiano, 3) üçüncü gün Amalfi ve Ravello 4) son gün Napoli üzerinden dönüş. 60 km'lik bir hat üzerinde birbirine yakın olan Napoli Körfezi'nin bu keyifli turistik merkezlerindeki konaklama maliyetleri yüksek sezon olan Mayıs - Eylül arasındaki döneme göre ekonomik olmasına rağmen, 18 Nisan'da başlayan Paskalya tatili nedeniyle kendisini kısmen hissettirdi. İtalya'nın kuzey batısında yer alan Cinque Terre bölgesindeki ünlü İtalyan Rivearası'ndan sonraki en popüler güzargah olan bu rotayı üç günde nasıl yaptığımızı beğeninize sunuyorum. İyi okumalar.
17
nisandaki uçuşumuz öncesinde araç kiralama işini son güne bırakmamız iki ayağımızı
bir pabuca soktu. THY ile uçacak olmamıza rağmen Pegasus'un sitesindeki araç
kiralama şirketlerinden birisi olan Locauto firmasından iki adet araç
karalamaya karar verdik. Neden bu firma derseniz hem sadece bu firmada Alfa
Romeo gözükmekteydi, hem de uluslararası ehliyet ön şartı yoktu (Şirket
politikası olarak kaza yapmazsan ve polisle başın derde girmezse sorun yok:-). İki
aracın kiralama işini, başımıza dert olacağını bilmeden, kendi adıma yaptım.
Toplam 3 gün için araç başı 152 Euro karşılığında Alfa Romeo veya eş degeri bir
marka için sistemden onay aldık.
İstanbul-Napoli
Sonunda
yolculuk günümüz geldi. Saat 11:45 uçuşumuz icin Atatürk Havalimanı'na saat
09:00'da vardık. Business uçacak olmanın da keyfi ile bize özel check-in
kontuarını bulduk ve bagajlarımızı teslim ettikten sonra çok zaman kaybetmeden
geçmeyi hayal ettiğimiz hızlı pasaport kontrol noktasına geldiğimizde diğer tüm
pasaport kontrol sıralarının boş olduğunu, business sınıf için ayrılan bölümde
8 kişinin beklediğini gördük. Cem Yılmaz'ın da kulaklarını çınlatarak diğer
tarafa geçerek pasaport kontrolumuzu tamamladık. Soluğu doğrudan THY'nin yeni Lounge'unda
aldık. Yeni açıldığını öğrendiğimiz alt katı ile müthiş bir hizmet sunan THY,
buranın aynısını Moskova'da yapıyormuş. THY ile business uçmak daha uçağa
binmeden başlayan keyifli bir tecrübe.
Neyse
biz gelelim gezimize. Yaklaşık 1 saat 45 dakikalık bir yolculuk ardından yerel
saat ile 13:00 gibi Napoli'ye indik (Türkiye italya'ya göre bir saat ileride).
Pasaport kuyruğundaki 15 dakika gibi kısa bir bekleyiş ardından valizlerimizi
de hemen aldık. Kiralık aracımızı teslim almak icin araç kiralama şirketlerinin
ofislerini aramaya başladık. Öğrendik ki, tüm kiralık araç firmaları
havalimanının 200-300 m karşısındaki genişçe bir park alanında yerleşik.
Havalimanı önünden kalkan bir servis bizi eşyalarımız ile oraya götürdü. Yan yana dizilmiş tanınmış araç kiralama
servislerine ait kontuarların önünde sıra bekleyen insanların yanından geçerek,
en sondaki, önünde kimselerin olmadığı Locauto Rent A Car kontuarına geldiğimde
hem şaşırdım, hem sevindim. Kontuardaki
hoş bayanlara kendimi tanıtıp adıma rezerve ettirip onay aldığım iki aracı
sorduğumda birisini "iptal ettiklerini", aynı kişi adına iki araç
teslimi yapmalarının mümkün olmadığını İtalyan aksanlı ingilizcelerinden öğrendim.
Ben de doğal olarak parasını ödediğim bu rezervasyonlardan birisini
arkadaşlarımdan birisi adına alabileceğimizi belirttiğimde bunun mümkün
olmadığını çünkü burada yer alan tüm firmaların sadece araç teslim operasyonlarını
yaptıklarını, yeni bir sözlesme veya mevcut talimatta revizyon yapma yetkilerinin
bulunmadığını öğrendim. Kısa süren şaşkınlığım ardından zaman kaybetmemek adına
hemen Pegasus'un ilgili birimini aradım. Yarım saati bulmadan gelen, arkadaşım
adına revize edilen yeni talep ile rahatlamıştık ki, bu sefer de Locauto
firmasının kiralama politikaları nedeniyle başka bir kriz yasadık. Şöyle ki, standart
sigorta teminatına dahil olarak araç başına 152 € kiralama bedeli ödemiş
olmamıza rağmen adamlar bizden "aracın çalınması riskine" karşı her
bir araç için kredi kartına 2.000 Euro bloke koyacaklarını, çünkü poliçede
çalınma riskinde yüksek muafiyet olduğunu belirttiler. Bir sigortacıya bu
yapılır mı? 15 yıllık sigortacı tecrübeme ilave olarak bu kez mağdur müşteriyi
oynama fırsatını buldum. Kadere bakın! Kartımda bu kadar limit olmadığını
yüksek sesle dile getirip ters yapınca 154 Euro tutarında aracın tüm çalınmasını
da içerecek kasko yaptırmam kaydıyla bloke tutarını 1.100 Euro'ya indirebileceklerini
belirttiler. Şaka gibi gelen bu teklif ardından yanı başımdaki diğer kiralama
firması Europcar yetkilisinden bu bloke tutarın 400 Euro olduğunu öğrendim. Uzatmayayım
sonunda benden 500 € bloke ve 158 € full sigorta ilavesi, arkadaşım Hakan'dan
2.000 € bloke ile araçlarımızı (ellerinde mevcut olan Seat ve Renault Clio) ancak
bir saatlik bir mücadele sonunda teslim aldık. Aklınızda bulunsun Türkiye'deki
herhangi bir acentenin internet sitesi aracılığı ile Napoli'den araç kiralarken
ilgili şirketin sigorta içeriği, muafiyetleri ve kredi kartına konulacak bloke
tutarları hakkında detay bilgi alın ve mümkünse kiralama tercihinizi tanınmış
firmalardan yana kullanın.
Sorrento
Sorrento'ya
doğru saat tam 15:22'de yola çıktık ve hemen bağlandığımız otoban için 2 €
ödedik. 15-20 dk'lık otoban yolculuğu ardından çift yönlü SS 145 yoluna girerek
"Amalfi Sahilleri" tabelasını takip ettik. Denizi sağımıza alarak çift
yönlü sahil yolunda, kimi zaman bir otobüsün arkasına takılarak veya daralan dönemeçlerde
karşıdakilerin geçmesini bekleyerek, kimi zaman da etkileyici manzara
karşısında fotoğraf molası vererek saat 16:00 gibi parçalı bulutların ardından
kaçamak bakışlarla gönlümüzü ısıtan güneşin eşliğinde yağmur sonrası mis gibi kokan
Sorrento'ya vardık.
"Limon ve portakal kokulu şehir"
Sorrento, Amalfi kıyılarının en gelişmiş şehri. Tarihi özelliğinin yanında konumu itibariyle bölgenin önemli bir merkezi. Napoli körfezine yukarıdan bakan Sorrento'dan Vezüv Yanardağı'nı, Napoli'yi ve Capri Adası'nı görebiliyorsunuz. Turistik alişveriş için çeşit ve fiyat anlamında alternatiflerin en çok olduğu yer. İtalya'nın ünlü "limonçello"sunun kaynağının Amalfi Kıyıları olduğunu buralara gelince anladım. Sorrento'nun tüm caddelerinde ve tepelerinde portakal ve limon ağaçlarına rastlıyorsunuz, tam bir renk cümbüşü.
Sorrento
kıyıya dik şekilde inen kayalıklar üzerinde konumlanmış ve denizden görünümü
harika bir yer. Sorrento ile ilgili tarihi kaynaklara bakarken, diğer Amalfi kıyı
kentleri gibi, burasının da Osmanlı donanmasından çok çekmiş olduğunu öğrendim.
1548 yılında Turgut ve Piyale Paşalar komutasındaki Osmanlı deniz gücü (batılı kaynaklara
göre müslüman korsanlar) Sorrento'yu yağmalayıp 2.000 kadar kişiyi kaçırıp esir
etmişler (16.yy daki Akdeniz'deki Osmanlıların
etkinliği hakkında Özlem Kumrular'ın İslam Korkusu kitabını öneririm).
Nisan
ayında gelmiş olmamız nedeniyle yüksek sezonun kalabalığının olmadığını ve araç
parkı konusunda çok sorun yaşamayacağımızı görmek güzel oldu. Kalacağımız
Continental Oteli deniz manzaralıydı ve Sorrento'nun merkezi olan Tasso Meydanı'na
(Piazza Tasso) yürüyerek 4-5 dakika mesafesindeydi.
Zaten burada mesafeler hep
yürüyüş menzilinde. Sorrento'nun en hareketli ve turistik yeri Eski Şehir (Old
City) diye anılan tarihi merkez. Hafta sonu Paskalya Tatili nedeniyle Hz İsa'yı
anma etkinlikleri kapsamında akşam düzenlenecek anma yürüyüşünün (precission)
hazırlıklarını gördük. Daha önce Ayhan Sicimoğlu'nun bir İtalya gezisinde
gördüğüm bu yürüyüşe katılanlar beyazlar içinde ve başlarına kukuleta giyerek ellerinde
Hz İsa'nın çarmıha gerilmiş temsili, başına geçirilen dikenli tel gibi eşyaları
taşıyarak yürüyorlardı. Kutsal Haftasonu (Holy Weekend) olarak adlandırılan
paskalya öncesi İtalya'nın her yanında düzenlenen bu merasimin, sabaha karşı
saat 03:00'de başlayacağı tüm ilanlarda belirtilmişti ama çok istememe rağmen günün
yorgunluğu nedeniyle seslerini duyduğum bu geçit töreni için kafamı yastıktan
kaldıramadım.
Eski şehrin
ara sokaklarında tarih ve estetik kokan binalarını hayranlıkla seyrederken
neşeli ve hareketli İtalyan dükkanlarından alışveriş yapmak çok keyifli.
Özellikle kendi imalatları olan limonçello, çikolata gibi ürünleri her dükkanda
tadabiliyorsunuz. İpin ucunu kaçırırsanız limonçello ve limonçellolu
çikolatalar sayesinde çakır keyif olabilirsiniz.
Her zevke hitap eden turistik
dükkanlarda estetik ve keyifli hediyelik bir şeyler bulabileceğiniz gibi tüm
bunlar diğer turistik merkezlere göre daha hesaplı. Alışveriş dahil iki, üç
saatte keşfettiğimiz Sorrento'nun merkezindeki Tasso Meydanı'ndaki kafeler
dinlenmek için çok keyifli. Mutlaka bu meydanda yer alan Exelcior Oteli'nin
bahçesideki denize bakan kafesini öneririm.
Akşam
19:30'a doğru hava oldukça serinledi ve akşam yemeği icin turistik rehberlerde
"top choice" olarak önerilen Tasso Meydanın'daki Aurora Light
Restaurant'ı tercih ettik. Menüsü, isminden de belli olduğu gibi yeşillik
ağırlıklı ve hafif. Travellers Guide'da kimler bunu önerdi bilemedim ama İtalya'ya
gidiyorsanız adam gibi pizza, makarna veya et yenir. Zaten kapından çıkınca yan
taraftaki bahçenin aynı firmanın klasik pizzeria kısmı oldugunu da gördük, yani
Light değil, Öz Aurora :-). Tarihi bölgede çok sayıda şık ve turistik restaurant
var ama bizim aradığımız trattoria tarzı daha bir geleneksel aile işletmesi
tipi lokanta idi ama kısa zamanda bulma imkanımız olmadı.
Yemek
sonrası Sorrento'nun mutlaka denenmesi gerekli lezzetlerinden dondurmacisi olarak
belirtilen Gelattoria David'e uğradık. Gençlerin tercihi olan David turistlere
yönelik dondurma yapım dersleri de veriyormuş. Babadan kalma aile işletmesi
olan David'in portakalı ve limonlar dondurmasının tadına bakmanızı öneririm.
18
Nisan (2.gun)
Sabah
kahvaltısı ardından araçlarımızı otelin otoparkında bırakarak Capri Adası'na
gitmek üzere saat 08:15'de otelden çıktık. Deniz kenarinda yüksek kayalıklar üzerindeki
otelimizden kıyıdaki limana ulaşmak için otelimize 300 m mesefadeki St
Francesco Kilisesi'nin bahçesindeki asansörden yararlandık. Kişi başı 1,8 € ödeyerek
gidiş-dönüş olarak aldığımız bilet ile kullandığımız bu asansör sayesinde
limana 7-8 dakikada vardık. Gesca isimli firmanın her 20 dakikada bir seferi
var ama 08:45 gidiş ve 15:45 dönüş seferleri hızlı feribot ile yapılmakta.
Normal seferler icin gidiş-dönüş biletleri kişi başı 27 Euro iken hızlı feribot
seferleri kişi başı 32 € tutuyor ama 25 dakikada Capri Adasındasınız.
Capri
Capri'de görülmesi gereken çok keyifli yerler olduğunu gezi öncesi
incelemelerimde öğrenmiştim. Trekking için son derece elverişli bir rota olan Capri'de
zamanımız kısıtlı olduğu için odağımızı iki temel noktaya, Capri ve Anacapri'ye
çevirdik. Planımız şu şekilde idi: feribot inişi zaman kaybetmeden Grotta
Azzurro'ya (Mavi Mağara) giden bir tekne turuna katılmak, sonra finiküler ile Capri
merkeze gitmek, ardından Anacapri'ye geçmek ve son olarak liman bölgesini
keşfetmek. Feribot inişi limanın hemen karşısındaki tur firmalarından Grotta
Azzurro'ya giden tabelaya ilerledik. Kişi başı 17 € olan ve mutlaka görülmesi
gereken bu mağaraya "denizin yükselmesi" nedeniyle girilmesinin
mümkün olamayacağını öğrenince ciddi bir hayal kırıklığı yaşadık. Adanın en
ünlü doğal hazinelerinden olan bu mağara 1826 yılında iki Alman kaşif
tarafından keşfedilmiş. O tarihten beri giriş kısmı sürekli genişleyen bu mağaranın
girişinin su seviyesinden yüksekliği sadece 1 m. Güneş ışığının yansıması ile
içerideki suyun masmavi olduğu geniş mağaranın mutlaka ziyaret edilmesi gereken
yerlerden biri olduğunu bilmenizi isterim. Biz göremedik, siz giderseniz
mutlaka görünüz.
Resim internetten alıntıdır.
Hemen
belirteyim ki Capri tam bir turistik ve yüksek sosyetenin mekan tuttuğu,
dünyaca ünlü markaların yan yana sıralı olduğu keyifli bir ada. Hanımlar için
tüm lüks markaları ve koleksiyonları incelemek güzel bir tecrübe oldu ama
fiyatlar tabi ki cok yüksek. Finiküler ile Capri merkeze 1/2 dakikalık bir
yolculuk ile çıktık.
Kapıdan çıkınca hemen Umberto I meydanına varılıyor. Bu meydana çıkan 4-5 sokak var ve bunlardan V.Roma caddesi Anacapri'ye gidiyor. Meydanın doğu tarafına bakan sokaklardan birine daldık. Bu sevimli sokak bizi estetik, moda ve lüks dükkanların sıralandığı Via Emanuele sokağına çıkardı. Bu sokak üzerindeki butik otellerin albenisi çok yüksek ve insanın her birinde oturup birşeyler içesi geliyor.
Avrupa, Hollywood ve İtalyan sosyetesinin gözde mekanlarından olan bu adada cok güzel villalar da var. Elimdeki haritaya gore Belvedere denen yani "seyir terası" olan noktaya yürürken geçtiğimiz via Tuoro'da ilerlerken kendimi Heybeliada'da tepeye çıkıyormuş gibi hissettim. Yeşillikler arasında keyifli villaların önünden kuş sesleri içinde geçerken hangi Hollywood yıldızlarının hangi villada oturduklarını tahmim etmeye çalışıyorduk. Tırmanışın sonunda vardığımız nokta tek kelimeyle nefesimizi kesti. Bu noktadan görülen manzara adını hak eden bir yer; 'belvedere'.
Dönüşte meydandaki cafelerden birindeki yarım saatlik bir dinlenmeden sonra rotayı Anacapri'ye çevirdik. Bunun için otobüsleri tercih ettik. Kişi başı 0,8 € olan biletlerimizi alarak 10 dakikalık bir seyahat sonrası Anacapri'ye geldik.
Anacapri meydanı da küçük bir meydan ve yanıbaşında Mont Solaro'ya giden bir telesiyej var. Adanın en güzel manzarasini 600 m lik bu tepeden görebiliyorsunuz. İşin daha eğlenceli yanı ise buraya tek kişilik telesiyej ile çıkılması. Yaklaşık 12 dk süren bu yolculuk için Nisan ayında sıkı giyinmek bir avantajdı çünkü aşağıda terlik ve şort ile dolaşan cok sayıda genç turistin yukarıya çıkarken tir tir titrediğini gördüm. Diğer arkadaşlarımın tercih etmemesi nedeniyle tek başıma çıktığım bu noktada onları fazla bekletmemek adına sadece 15 dakika kaldım. Size mutlaka buraya çıkmanızı ve muhteşem manzaraya karşı sıcak bir şeyler içmenizi öneririm.
Kapıdan çıkınca hemen Umberto I meydanına varılıyor. Bu meydana çıkan 4-5 sokak var ve bunlardan V.Roma caddesi Anacapri'ye gidiyor. Meydanın doğu tarafına bakan sokaklardan birine daldık. Bu sevimli sokak bizi estetik, moda ve lüks dükkanların sıralandığı Via Emanuele sokağına çıkardı. Bu sokak üzerindeki butik otellerin albenisi çok yüksek ve insanın her birinde oturup birşeyler içesi geliyor.
Avrupa, Hollywood ve İtalyan sosyetesinin gözde mekanlarından olan bu adada cok güzel villalar da var. Elimdeki haritaya gore Belvedere denen yani "seyir terası" olan noktaya yürürken geçtiğimiz via Tuoro'da ilerlerken kendimi Heybeliada'da tepeye çıkıyormuş gibi hissettim. Yeşillikler arasında keyifli villaların önünden kuş sesleri içinde geçerken hangi Hollywood yıldızlarının hangi villada oturduklarını tahmim etmeye çalışıyorduk. Tırmanışın sonunda vardığımız nokta tek kelimeyle nefesimizi kesti. Bu noktadan görülen manzara adını hak eden bir yer; 'belvedere'.
Dönüşte meydandaki cafelerden birindeki yarım saatlik bir dinlenmeden sonra rotayı Anacapri'ye çevirdik. Bunun için otobüsleri tercih ettik. Kişi başı 0,8 € olan biletlerimizi alarak 10 dakikalık bir seyahat sonrası Anacapri'ye geldik.
Anacapri meydanı da küçük bir meydan ve yanıbaşında Mont Solaro'ya giden bir telesiyej var. Adanın en güzel manzarasini 600 m lik bu tepeden görebiliyorsunuz. İşin daha eğlenceli yanı ise buraya tek kişilik telesiyej ile çıkılması. Yaklaşık 12 dk süren bu yolculuk için Nisan ayında sıkı giyinmek bir avantajdı çünkü aşağıda terlik ve şort ile dolaşan cok sayıda genç turistin yukarıya çıkarken tir tir titrediğini gördüm. Diğer arkadaşlarımın tercih etmemesi nedeniyle tek başıma çıktığım bu noktada onları fazla bekletmemek adına sadece 15 dakika kaldım. Size mutlaka buraya çıkmanızı ve muhteşem manzaraya karşı sıcak bir şeyler içmenizi öneririm.
Capri'de
görmek istediğim bir diğer nokta da Barbaros Hayreddin Paşa'ya karşı adanın
savunulması için yapılan ancak onun tarafından ele geçirilen kale idi. Kalenin
ismi de "Castle Barbarossa". Telesiyejden indikten sonra San Michel
Müzesi'ne doğru 5 dk lik bir yürüyüş yapıp tepedeki kaleye çıkmak için bilgi
almak istedim ancak yolun olmadığı bu kaleye çıkış için sadece perşembe günleri
ve eğer talep olursa rehber eşliğinde tur yapıldığını öğrendim. Capri'ye
uğrarsanız bu turu da öneririm çünkü eminim ki rehber bilmediğiniz ve br kısmı
abartılı çok ilginç tarihi hikayeler anlatacaktır.
Yaklaşık
bir saatlik tek başıma yaptığım keşif ardından alışveriş tercihini kullanan arkadaşlarımla
meydanda buluşarak birşeyler atıştırdık ve ardından Capri Limanı'na döndük.
Limanda özellikle görülecek bir şey yok ama yorgunluk çay ve kahvesi ile
feribot saatine kadar dinlenmek iyi geldi.
Capri'den
ayrılmadan önce adanın dört bir tarafında konumlanmış çok güzel seyir terasları
olduğunu ve trekking anlamında müthiş imkanlar sunduğunu hatırlatmak isterim.
Praiano
Saat 16:00 gibi Sorrento'dan yola çıktık. Denizi sağımıza alarak uçurum kenarında yaptığımız yaklaşık yarım saatlik yolculuğumuz görsel şölen eşliğinde geçti. Positano'ya yaklaşırken kasabalar arası uçurumun kenarlarında çok sayıda aracın park etmiş olmasını önce paskalya kalabalığına bağladık ve bu yüzden merkezde park bulma imkanının olmadığı hissine kapıldık. Neyse ki biz geceyi Positano'da değil, 10 km ilerideki Praiano'da geçirmek üzere plan yapmıştık. Mesafenin yakın olması ve paskalya kalabalığı olduğu varsayımıyla doğrudan konaklayacağımız Praiano'ya gitmeye, otele yerleştikten sonra Positano'ya otobüsle gelmeye karar verdik. Akşam Positano'nun "paskalya kutlamaları" nedeniyle daha hareketli ve eğlenceli olacağı düşüncesi ağır bastı.
Oldukça
sessiz ve beyaz evleri ile huzur dolu bir yer. Oteller de Positano'ya göre daha
hesaplı. Otelimiz Tramonta D'ora (Altın Günbatımı) manzarası itibariyle harika.
Bu arada belirtmeliyim ki, genel olarak oteller 4 yıldızlı olsa da konfor anlamında
Türkiye'deki 3 yıldızlı oteller ayarındalar.
Bununla beraber tümünün personeli çok cana yakın ve kibar. Sabah
kahvaltısını bu manzaraya karşı yapacak olmanın verdiği sevinçle istikameti Positano'ya
gitmek üzere turuncu otobüse çevirdik.
Positano
Turuncu
otobüsler ile kişi başı 2 € ödeyerek, önce Praiano'nun tepesindeki merkezine
kıvrılarak giden dar yollara girdik, ardından da 15 dakikada Positano'ya
vardık. Otobüste tanıştığımız yaşlı bir
hanım teyze ile İtalyanca konuşmaya gayet etmenin verdiği yakınlık ile
Akdenizli olmanın tadını çıkardık. Bu teyze otobüsten inmeden önce sıkı sıkı Sponda durağında inmemizi tembihledi ve
aksi takdirde Positano'nun merkezine kadar otobüsle gitmenin çok zaman kaybettireceğini
belirtti. Dediğini yaparak indiğimiz duraktan aşağı doğru yani deniz kıyısına
iner gibi ilerlemeye başladık. Bu esnada gördüğümüz Positano manzarası gezimiz
sırasında aldığımız en güzel hazlardan birisiydi. Tablo gibi bir manzara. Saat
17:30 civarlarında akşam güneşinin vurduğu renkli Positano evlerinin tepelere
yayılmış görüntüsü karşısında hemen fotoğraf makinelerini çıkardık. Estetik kaygısı
ile tasarlanmış yapılar çok sade ama bir o kadar da neşeli. Tarihsel derinliği
ve kültürü hissedip gözlerinizle içine dalabiliyorsunuz.
"Bu
Positano nedir, neresidir?" diye araştırdığımda, burasının İtalya'daki 55
Yavaş şehrinden (Slow City, bkz: www.cittaslow.org) birisi olduğunu, "Positano
Modası" diye bir kavramın burada geliştiğini, hatta bikininin Fransa'dan İtalya'ya
gelişinin ilk Positano sayesinde olduğunu öğrendim. John Steinbeck 1953 yılında
buraya geldiginde çok etkilenmiş ve döndüğünde basına verdiği bir demeçte
şunları belirtmiş : "Positano insanı derinden etkiler. Oradayken gerçek
olamayacak kadar rüya gibidir, oradan ayrılınca gerçekliği canınızı yakar".
Burada
yapmanız gereken tek şey tüm sokaklarında dolaşmak, gözünüzü ve ruhunuzu
doyurmaktır diyebilirim. Alışverişin çekiciliğine burada ben bile kapıldım.
Renkli ve canlı dizaynların süslediği tasarımlar benim de dikkatimi çekti.
Buranın Amalfi kıyılarının en pahalısı olduğunu hemen belirteyim.
Biz
istikametimizi sahile yönlendirdik. Akşam sekizde başlayacak olan paskalya
yürüyüşü için girişteki küçük kilisede toplananların hazırlıklarını ilgiyle izledikten
sonra deniz kenarındaki katedrale yöneldik. Yol üzerinde yer alan "Palazzo
Murat" lüks bir otel ve bahçesi harika. Murat ismini görünce atalarımız
ile bir bağ olup olmadığını merak ettik. Öğrendik ki "murayi" diye
okunurmuş ve bu kişinin gerçek ismi Joachim Murat olup esnaf bir adamın asker
oğluymuş. Fransa'daki cumhuriyet döneminin getirdiği fırsat ile Napolyon'un
desteğini almış. Napoli'nin Fransa tarafından atanan imparatoru olarak burada
kendisine bir saray yaptırmış. İşte bugünün lüks oteli, Napolyon'un kız kardeşi
ile evlenen Joachim Murat'ın eşi için yaptırdığı saraymış.
Deniz
kenarına gelmeden önce tüm heybeti ile dikilen katedral akşamki törenler için
şimdiden hareketli idi. Kısa bir inceleme ardından bir şeyler atıştırmak adına
kıyıya indik. Kıyıdan kasabaya doğru baktığımızda görülen manzara bir başka
güzeldi. Bir kaç güzel restaurant arasında yer alan Chez Black isimli restaurantı
seçtik, kesinlikle öneririm. Hem daha sıcak bir ortam hem de yemeğimizin
sonunda bekleyenlerden öğrendiğimiz kadarıyla buranın en tercih edileniymiş.
Makarna ve pizzadan oluşan yemeğimiz çok başarılı idi.
Yemeğimiz
ardından katedralde yapılan ayinden çıkan kalabalıkların ardına takıldık. Anma
yürüyüşü sırasında sokak lambalarının çoğunun karartılmış olması dikkatimizi
çekti. Bunun nedeni tutulan yasmış.
Positano'daki gezimize 22:37'deki otobüs saatine kadar devam ettik. Geceyi Praiona'daki otelimizde sonlandırdık.
Positano'daki gezimize 22:37'deki otobüs saatine kadar devam ettik. Geceyi Praiona'daki otelimizde sonlandırdık.
3.gün
Bulutlu bir cumartesi sabahı havanın tüm gün nasıl olacağı konusunda fikir vermişti. Yine de manzaranın lezzeti kahvaltıdan aldığımız doyumu fazlasıyla arttırdı. Check out işlemi ardından istikametimizi, bu sahillere adını veren 13 km ilerideki Amalfi'ye çevirdik. Bu güzergah boyunca deniz kıyısında yüksek noktalara dikilmiş olan gözetleme kulelerinin sayısı, müslüman korsanlar sıfatının yakıştırıldığı Barbaros Hayrettin, Turgut ve Piyale Paşaların buralardaki toplum hafızasına nasıl yerleşmiş olduğu hakkında bir fikir veriyor insana.
Bulutlu bir cumartesi sabahı havanın tüm gün nasıl olacağı konusunda fikir vermişti. Yine de manzaranın lezzeti kahvaltıdan aldığımız doyumu fazlasıyla arttırdı. Check out işlemi ardından istikametimizi, bu sahillere adını veren 13 km ilerideki Amalfi'ye çevirdik. Bu güzergah boyunca deniz kıyısında yüksek noktalara dikilmiş olan gözetleme kulelerinin sayısı, müslüman korsanlar sıfatının yakıştırıldığı Barbaros Hayrettin, Turgut ve Piyale Paşaların buralardaki toplum hafızasına nasıl yerleşmiş olduğu hakkında bir fikir veriyor insana.
Amalfi'ye
tam girerken başlayan hafif yağmur ve rüzgarlı serin havaya rağmen buranın da
tadını çıkarmaya kararlıydık.
Amalfi
Aracımızı belediyeye ait bir yeraltı otoparkına bıraktık. Ardından soluğumuzu
buranın merkezi olan Piazza Del Duomo'da aldık.
Meydana çıkınca hemen solumuzda deniz kenarını, sağımızda ise Amalfi'nin
içine doğru uzanan çarşı yolunu ve yanı başımızda ise bu sevimli meydana
tepeden bakan katedrali gördük. İlk işimiz Sant Andrea Katedrali'ni ziyaret
etmek oldu.
Görünüşü oldukça heybetli olan bu katedralde görülmesi gereken iki
parçadan birisi Suriye'de yaptırılarak Amalfi'ye gönderilen tarihi bronz kapı
ile Barbaros'un gemilerinden birine ait olduğu söylenen üstü işlemeli tahta
bir gemi parçası. Rivayet o ki, 1558 yılında burayı yağmalamaya gelen Barbaros'u
gören savunmasız halk katedrale sığınarak buranın koruyucusu Aziz Andrea'ya dua
ederler. Bu sırada aniden başlayan fırtına sonucu Barbaros'un gemilerinden biri
parçalanacak batar ve gemiler karaya çıkamazlar. İşte sergilenen bu parça da
batan geminin kıyıya vuran parçasıdır. Benim gözümde bu parçayı orijinal kılan
şey üzerindeki mitolojik kabartmalardı. Muhtemelen Osmanlı tersanelerindeki
esirler tarafından yapılmış olsa gerek.
Katedralde
geçirdiğim 15-20 dakikalık inceleme ardından Amalfi keşfimize devam ettik.
Hemen belirteyim ki Amalfi'nin tarihi yapıları diğer merkezlerinki kadar cok
değil. Nedeni ise 1343 yılındaki deprem neticesinde denize kayan kıyı kesimi
imiş. Çok methedilen ama ilk bakışta oldukça küçük ve basit gelen Amalfi'nin iç
kesmine doğru ilerleyerek çarşıya ulaştık. 200-300 m'lik kısa bir yürüyüş
sonunda biten çarşının hemen ardından halkın yaşadığı evler ve minik marketler
gözüme çarptı.
Turistik kısmın sonuna geldigimizi düşünen arkadaşlarımın çarşıda alışverişi tercih edeceklerini düşünerek kahverengi 'valle della ferriere' ve 'paper museum' tabelasını takip etmeye başladım. Kağıt müzesi 150 m sonra hemen karşıma çıktı ama girmedim. Ne olduğunu bilmeden ama içimdeki sesin yönlendirdiği diğer tabela beni, evlerin arasından yüksege doğru tırmandıran muhteşem bir trekking yoluna çıkardı. Amalfi'nin tarihi merkezinden bir vadinin içine doğru tırmanarak kıvrılan bu yol bir doğa harikası. Kendinizi Doğu Karadeniz'de ama bir portakal denizi üzerinde tırmanıyor gibi hissediyorsunuz. Yukarı çıktıkça sayıları azalan köy evlerinin önündeki arnavut parkeli patikadan, sol yanımdaki portakal ağaçlarından oluşmuş portakal vadisi eşliğinde ve su sesleri içinde geçerek tırmanmak muhteşem bir tecrübe oldu. Terkedilmiş hissi veren evlerin önünden tırmanarak çıktığım bu yolun sonu hiç gelmeyecekmiş gibi olunca, geri dönerken geçireceğim zamanı da dikkate alarak, yola çıktıktan yarım saat sonra geri dönmeye karar verdim. Terden sırılsıklam olmuş bir halde yaklaşık 2,5 km tırmandığım bu güzergahın 3,2 km.lik bir mesafe olduğunu ve sonunda harika bir su kaynağının bulunduğunu sonradan öğrendim. Amalfi sahillerinde belirtilen iki trekking güzergahından birisi olan bu tecrübeyi yaşamanızı dilerim.
Turistik kısmın sonuna geldigimizi düşünen arkadaşlarımın çarşıda alışverişi tercih edeceklerini düşünerek kahverengi 'valle della ferriere' ve 'paper museum' tabelasını takip etmeye başladım. Kağıt müzesi 150 m sonra hemen karşıma çıktı ama girmedim. Ne olduğunu bilmeden ama içimdeki sesin yönlendirdiği diğer tabela beni, evlerin arasından yüksege doğru tırmandıran muhteşem bir trekking yoluna çıkardı. Amalfi'nin tarihi merkezinden bir vadinin içine doğru tırmanarak kıvrılan bu yol bir doğa harikası. Kendinizi Doğu Karadeniz'de ama bir portakal denizi üzerinde tırmanıyor gibi hissediyorsunuz. Yukarı çıktıkça sayıları azalan köy evlerinin önündeki arnavut parkeli patikadan, sol yanımdaki portakal ağaçlarından oluşmuş portakal vadisi eşliğinde ve su sesleri içinde geçerek tırmanmak muhteşem bir tecrübe oldu. Terkedilmiş hissi veren evlerin önünden tırmanarak çıktığım bu yolun sonu hiç gelmeyecekmiş gibi olunca, geri dönerken geçireceğim zamanı da dikkate alarak, yola çıktıktan yarım saat sonra geri dönmeye karar verdim. Terden sırılsıklam olmuş bir halde yaklaşık 2,5 km tırmandığım bu güzergahın 3,2 km.lik bir mesafe olduğunu ve sonunda harika bir su kaynağının bulunduğunu sonradan öğrendim. Amalfi sahillerinde belirtilen iki trekking güzergahından birisi olan bu tecrübeyi yaşamanızı dilerim.
Dönüşte
arkadaşlarımı meydanda bir cafede beni bekler buldum. Yanımda yedek bir atlet
olmamasından dolayı eşimin ısrarı ile aldığımız bir Amalfi T-shirt kurtarıcım
oldu. Ciddi bir sağanak yağışın habercisi olan kara bulutları görünce
istikameti deniz kenarında gördüğümüz tarihi bir serazan kulesi olan restaurana
çevirdik. Hem korunmak hem de hafif birşeyler atıştırmak icin girdiğimiz bu tarihi
mekandaki restaurant Otel Luna (Albergo Luna)'ya ait. Kararmış gökyüzü ve
denizdeki fırtınayı böyle bir tarihi gözetleme kulesinde tecrübe ederken
gözlerim denizde Barbaros'un gemilerini aradı.
Yaklaşık bir saatlik dinlenme ardından, azalan yağmuru da bahane ederek, Ravello'ya doğru yola çıkmak üzere araçlarımıza ulaştık.
Yaklaşık bir saatlik dinlenme ardından, azalan yağmuru da bahane ederek, Ravello'ya doğru yola çıkmak üzere araçlarımıza ulaştık.
Ravello
Yağmurlu havada 20 dakikalık bir tırmanış ile, sisler içindeki Ravello'ya 15:40 itibriyle vardık. Dragon
Vadisi'ndeki (Valle del Dragone) 7 km lik bir tırmanış ile varılan Ravello, Amalfi
kıyılarına tepeden bakan yeşillikler içinde sessiz ve romantik bir turistik
merkez. Klasik müzik cenneti olan Ravello'da, mart ayından ekim sonuna kadar
süren Klasik Müzik Festivali kapsamında haftada iki üç konser izlemeniz mümkün.
Wagner, DH Lawrance, Virginia Wolf gibi bohem sanatçıların uzunca bir süre
kaldığı huzur dolu bu merkezde yapacağınız uzun yürüyüşlerin tadına
doyamayacaksınız. Sessizlik ve huzurun hüküm sürdüğü oksijen deposu Ravello,
hele de klasik müzik sever biriyseniz, bulunmaz bir fırsat. Bizim şansımıza, ilk
gün havanın soğuk ve yağışlı olmasının yanında hüküm süren yoğun sis,
otelimizden deniz manzarasını görmemizi engelledi. Bu sevimli küçük turistik
merkezin tüm sokaklarını dolaşırken gördüğümüz butik oteller harika olmakla
beraber mevsim itibariyle boştu. Ravello'daki ilk günümüzü güzel bir akşam
yemeğiyle tamamladık.
Ertesi
sabah yani son günümüz olan pazar sabahına sissiz ama yine bulutlu bir havada güzel
bir kahvaltı yaparak başladık. Saat 11:00 gibi yola çıkmayı planladığımız için kahvaltı
ardından, sabahı kendisini hissettirmeye
başlayan yağmur öncesinde, kendimizi Ravello'nun masalımsı ve aristokrat
sokaklarına attık. Klas butik ve tanınmış otellerin denize bakan bahçelerindeki
manzara, pazar sabahının sessizliğindeki kuş sesleri ile birlikte insanın
damarlarına huzur pompalıyor sanki.
Yeri gelmişken tekrar belirtmeliyim ki,
Ravello kıyıya paralel dağların tepesinde, Amalfi'ye yüksekten bakan yeşillikler
içinde bir yerleşim yeri. Klasik müzik festivallerine düzenli ev sahipliği
yapan bu turistik merkezde Villa Rufolo ve Villa Cimbrone göze batıyor. Ücret
ödenerek girilen Villa Rufolo 14.yy'dan kalma kulesi, muhteşem bahçeleri ile
1853'de Scott Neville Reid adında bir İskoç tarafından tasarlanmış. Bahçesinde,
festivaller kapsamındaki klasik müzik konserlerin verildiği bu yer görülecek
yerler arasında.
Villa
Cimbrone ise 11. yy'dan kalma yapısı üzerine 20.yy'da restore edilmiş,
bahçeleri ve terasındaki muhteşem manzarası ile görülmesi gereken diğer bir
çekim noktası. Buraya da para ödeyerek giriyorsunuz (kişi başı 6 €). Zamanında
Greta Garbo ve sevgilisi Leopold Stokowksi gözlerden uzak şekilde burada hasret
gideriyorlarmış. Diğer ünlü ziyaretçileri arasında Winston Churchill, Virginia
Woolf ve Salvador Dali gibi isimler de varmış.
Bahar
ile birlikte düğünlere ev sahipliği yapan bu güzel yerleşim yerinin güzel
manzaralı otellerinde bir gün geçirmenizi öneririm.
Napoli'ye
dönüş
Bu
keyifli gezimizi sonunda bitirdik ve 20 Nisan pazar sabahı 11:00 sularında
Ravello'dan Napoli'ye yola çıkarak sonlandırdık. Bizler için güzel anılarla
dolu olan bu güzergahı bir gün yapmak isterseniz, paylaştığım notlarımın
yararlı olmasını dilerim.