ÇOCUKLAR İÇİN ROMA
Çocuklar için keyifli
destinasyonlar olan Londra ve Paris’ten sonra, aynı keyfi verebilecek üç günlük
bir Avrupa şehri bulmakta zorlandım. 11 yaşındaki kızım EZGİ’yle birlikte
yaptığımız yıllık gezilerimizin üçüncüsü olarak Viyana ve Roma arasında
kalmıştım. Her iki şehri de çok iyi bildiğim halde kararı kendisine bıraktım;
“dondurma, yemek ve tarih” mi, yoksa “çikolata, pasta, opera veya saraylar” mı?
Ezgi’nin tercihi ile Roma’ya gitmeye karar verdik.
Roma için bence en güzel ziyaret
tarihi mayıs veya ekim aylarıdır. Sabahları ve akşamları tatlı bir bahar
serinliği, gündüzleri ise tepenizde keyifli bir güneş ile, bence dünyanın en
büyük açık hava müzesinin tadını fazlasıyla çıkartabilirsiniz. Bu nedenle Pegasus
Havayolları’nın uygun fiyatlı uçuşları ile 8-11 mayıs tarihleri arasındaki
seferlerine göre gezimizi ocak ayında planladık. İki kişi için 550-600 TL arası bir
maliyetimiz oldu. Konaklamayı da www.booking.com
‘dan ayarladık. Roma’nın merkezi sayılan Termini İstasyonu’na ve Colosseum’a
yakın olması için Via Merulana’daki Ena Guest House’da 3 gece için 300 €’ya
rezervasyon yaptırdık.Yolculuk;
8 mayıs Çarşamba günü TSI 12:10’da kalkan uçağımız yaklaşık 2 saatlik bir yolculuk ardından yerel saat ile 13:30 gibi Roma Fiumicino Havalimanı’na indi. Pasaport kontrolü için girdiğimiz sırada yaklaşık bir saate kadar bekledik. Bu sinir bozucu bekleme esnasında üniformalı İtalyan güvenlik görevlilerini izleyerek zaman geçirdik. Şöyle ki, yüksek egolu, ciddiyetten çatlayan ve son derece resmi davranan bu heyecanlı adamların özel hayatlarında “ana kuzusu” olduklarını bilmek bu uzun bekleyişi keyifli hale getirdi. Belirtmeliyim ki her üç İtalyan erkeğinden birisi her gün annesi ile mutlaka telefonda görüşür ve bu yüzden İtalyan erkeklerine “ana kuzusu” (mammone) derler.
Havalimanında:
Pasaport kontrolü ardından çantalarımızı
alarak Havalimanı Tourist Information masasından kişi başı 34 € ödeyerek Roma
PASS kartı aldık. Bu kart ile 3 gün boyunca Roma merkezdeki tüm ulaşım araçları
(metro, otobüs) bedava. Ayrıca 2 müzeye ücret vermeden girebildiğiniz gibi
Coloseum gibi turistlerin yoğun ilgi gösterdiği ve uzun bekleme sıraların
olduğu yerlerde sizlere ayrıcalıklı geçiş imkanı sağlamakta. Bir de Roma
genelinde kullanılmak üzere internet Wi-fi şifresi de veriyor. Ancak unutmayın
ki bu üç gün hesabı, kartı geçerli hale getirdiğiniz (validate) günü ilk gün
olarak sayıyor. Yani geçerli hale getirdiğiniz saatten itibaren hesaplama yok. Bunu
dikkate alarak planlamanızı yapınız.
Havalimanı-Roma Termini;
Hızlı tren ile 14 € kaşılığında
hiç durmadan 30 dk içinde Termini İstasyonu’na varıyorsunuz. 11 yaşındaki
kızımdan ücret almadılar. Normal tren ile 1 saatte varıyorsunuz. Termini
istasyonu hem tren hem de metro
istasyonu. Avrupa şehirlerine ve diğer İtalya şehirlerine buradan kalkan
trenler olduğu gibi Roma’nın iki metro hattının da kesiştiği merkez durağı.
Hemen önündeki Cinque Cento (Beşyüz) Alanı ise belediye otobüslerinin ana
durağı. Kısaca Roma’nın Taksim’i burası.
Roma metrosu:
Roma metrosu iki ana hattan
oluşmakta, kırmızı ve mavi hat. Kırmızı hat turistik merkezlere göre, mavi hat
ise Roma halkının yerleşim noktalarına göre konumlanmış. Bence Roma’daki en
kolay ulaşım aracı. Sabahları ve akşam iş çıkış saatlerinde çok yoğun oluyor.
Roma’da ilk günümüz:
Türkiye’ye göre bir saat geride
olan Roma’da, yerel saat ile 16:00 gibi konaklayacağımız eve geldik.
Belirtmeliyim ki burası bir konuk evi, otel değil. Via Merulana 43 numaralı
apartmana girdiğimizde kızım çok şaşırdı. Son derece estetik, iki yanında
aslanların bizi karşıladığı yüksek tavanlı bu girişin karşısındaki tarihi asansör
Pera Oteli’ndeki asansörün küçüğü gibiydi. İki kişinin ancak sığdığı ve yan
yana durmanın mümkün olmadığı asansörümüz 3. katta durduğunda bizi Carlo
karşıladı. Bir evin 3-4 odasını ayrı birer konuk odası haline getiren Carlo bir
tasarımcı. Tüm odaları renkli şekilde kendi tasarlamış. Son derece
misavirperver olan Carlo burada kalmıyor ama her türlü temizlik ve karşılama
organizasyonunu ayarlıyor. Sabah kahvaltısı için odaya bir fiş bırakıyor ve
yolun karşısındaki pub’da (cafede) bir sıcak içecek ve cornetto (kruvasan)
eşliğinde İtalyanların klasik kahvaltısını (collazione) yapıyorsunuz.
Odaya yerleştikten sonra saat 16:30
gibi soluğu dışarıda aldık. Carlo’nun verdiği harita üzerinden istikameti
Colesum’a çevirdik. Esquilino Tepesinde yer alan yeşillikler içindeki Oppio
Parkı içinden geçerek Coloseum’a vardık. Saat 18:00’e yaklaşırken dışarıdan
gördüğümüz Coloseum manzarası etkileyiciydi. Bu manzara eşliğinde Ezgi’ye, seyrettiği
Gladiator filminden alıntılar yaparak buranın tarihi hakkında kısa
bilgilendirme yaptım. Akşam olması nedeniyle girmeye imkanımız olmayan
Coleseum’u, ertesi sabah ilk ziyaret noktası olarak planımıza koyduk.
Karnımız acıktığı için akşam
yemeğini sıradan turistik bir yerde yemek istemedik. Roma’da daha önce bir ay
kaldığım için öğrendiğim en önemli şey turistik restaurantların tercih edilmemesiydi.
Bizde nasıl Sultanahmet’teki restauranlar esas lezzet noktaları değilse aynı
şey diğer ülkelerde de geçerli. İtalya’da mutlaka “trattoria” denen lokantaları
denemelisiniz. Hatta şehir merkezinden uzak yerel halkın gittiği yerler esas
gizli lezzet durakları. Biz de öyle yaptık. Akşam yemeği için Trastevere’yi
(Teverin ötesi demek) tercih ettik. Metro hattı üzerinde olmayan, tramvay hattı
üzerinde olan Trastevere’ye yürüyerek gitmeyi tercih ettik. Eski Roma’nın
Hipodromu olan Circo Massimo’dan geçerek Tiber nehrini aşarak vardığımız bu
yürüyüş yaklaşık bir saate sürdü. Ezgi için yorucu olan bu yürüyüş ardından “Pizzeria
Da Ivo”da soluğu aldık (Via San Francesco a Ripa 158). Odun fırınındaki pizzayı en iyi sunan
önemli yerel lezzet noktalarından
birisi. Burayı bana İtalya’da uzun yıllar yaşamış İtalyanca Hocam Raffi
Demiryan söylemişti. Pizzası çok ünlü olsa da ben oraya özel bir et yemeği,
Ezgi ise makarnayı tercih etti. Tiramisu’su enfes. İki kişi 2 tabak yemek (et
ve makarna) , 1 tatlı, 1 büyük şişe su için 30 € ödedik.
Aklınızda bulunsun, salaş bir mekan olan Ivo’nun bulunduğu Trastevere
bölgesi Roma’nın önemli lezzet noktalarını barındırdığı gibi Roma’nın da ilk
yerleşim bölgesi. Futbol ile alakası olanlar bilir, Lazio buranın takımı ve taraftarları
çok fanatik. Kendilerini gerçek Romalı sayarlar ve Roma’lılara dudak bükerler.
Roma’ya geldiğinizde burayı mutlaka görmelisiniz. Bir çok kiliseyi de
barındıran bu bölge özellikle akşamları çok hareketli ve keyifli oluyor.
İkinci gün:
Colosseum: Klasik İtalyan
kahvaltımızı yaptıktan sonra soluğu Colosseum’da aldık. Roma Pass kartımız
sayesinde, uzun turist kuyruklarını aşarak tercihli kapıdan girdik. Neron zamanında yapay göl olan bu bölge ardılı Vespasianus tarafından eğlence alanına çevrilmiş. İS 80 yılında da, onun oğlu Titus tarafından (Antakya’daki Titus tüneline adını veren Yahudi Seferini yapan Titus) amfitiyatro olarak tesis edilmiş. Seyirci kapasitesi 50-90 bin arasında olan Colosseum’da üç sıra koltuk var; toplumda en az öneme sahip olanlar, yani kadınlar, köleler ve fakirler için en tepede ve sadece ayakta durulan balkon bölümü varmış. İmparatorluk ailesi için özel localar, onlarla aynı seviyedeki senatörler için “orkestra” bölümü bulunurmuş. Onların arkasından şövalyeler ve sıradan yurttaşlar gelirmiş. 160 kapının bulunduğu bu arenanın 10 dakikada boşaltılabileceği söylenmektedir. Akan kanları emsin diye, tahta olan zeminin üzerine kum serpilirmiş. Yılın 3-4 ayı süren şenliklerde sabah hayvan avları, öğlenleri açık infazlar, öğleden sonra da gladyatör yarışmaları gerçekleştirilirmiş. Hıristiyanlık Roma’da etkili hale gelince Colosseum önemini yitirmiş. Kayıtlardaki son gladyatör dövüşü beşinci yüzyılın başına ait ama hayvanların öldürülmesine bir yüzyıl daha devam edilmiş. Ortaçağ’da bir aile tarafından kullanılan Colosseum’un güney tarafı 1349 yılında depremde çökmüş. Ardından 14-18. yy arasında 400 yıl boyunca bazı kent yapılarında kullanılan mermer ve traverten blokların çıkartıldığı taş ocağı olarak kullanılmış. 18 yy’da Papa Benedict Colesseum’da bir Hıristiyan’ın şehit edildiğini ve buranın kutsal olduğunu açıklayarak buranın taş ocağı olarak kullanılmasını durdurmuş.
Colosseum ardından Roma’nın tüm
turistik noktalarını kısa sürede görebilmek için turistik üstü açık otobüs
firmalarından birisini (Open Tour Bus) seçtik. Tanesi 15 € olan biletler ile
tüm gün boyunca, istediğiniz durakta inip binerek, şehrin farklı turistik noktalarını
gezme imkanınız var. Ana güzergah şu şekilde; Termini, Nazionale Caddesi,
Piazza Venezia, Colosseum, Circo Massimo, Vittorio Emanuelle Caddesi (Pantheon, Navona Meydanı, İspanyol Merdivenleri ve Fontana
Di Trevi’ye (Aşk Çeşmesi) bu cadde üzerindeki duraklardan ulaşıyorsunuz),
St Angelo Kalesi, San Pietro Bazilikası (Vatikan), Popolo Meydanı, Barberini
Meydanı, Termini.
Kızıma, Roma’ya geliş
sebeplerinden olan ünlü Roma dondurmasını Parlamento’ya yakın olan ünlü Il Gioletti’de
tattırdım. Milletvekillerinin de kaçamak noktası olan bu meşhur dondurmacıyı
denemenizi öneririm (Via Uffici).
Çocuklar için eğlenceli bir diğer
nokta da Villa Borghese Bahçeleri. Buraya, İspanya Merdivenlerini çıkıp sola
doğru Popolo Meydanı istikametine giderek ulaşıyorsunuz. Roma’nın büyük yeşil
alanlarından olan bu parkta bisiklet, dört tekerlikli bisiklet, ginger, motorlu
mini araçlar kiralayarak keyifli vakit geçirebilirsiniz. Çocuklar ve gençler
için keyifli bir ortam.
Günün yorgunluğunu keyifli bir
akşam yemeğinde atmak istedik. Soluğu Piramide Metro İstasyonu’na yakın Testacio
bölgesindeki Buccatino’da (Via Luca della Robbia 84/86 Testacio, Roma) aldık.
Carlo’nun önerdiği bu lokanta bölgenin bilinen ve tercih edilen önemli lezzet
duraklarından birisi. Etleri harika, orta pişmiş ve kırmızı etlerin lokum gibi
yumuşak olduğunu belirtmek isterim. Yerel halkın tercih noktalarından olan,
turistik merkezin dışındaki bu lokantayı mutlaka denemelisiniz.
Üçüncü Gün:
İlk iki günde Roma’nın, çocuklar
için cazibe merkezi olabilecek tüm noktalarını dolaştığımız için son gün ne
yapabiliriz diye düşünmüştük. Bir gün önce metro duraklarında ilanını gördüğümüz
ve yeni açıldığını öğrendiğimiz Roma Eğlence Parkı’na (Il Parco Divertimento Di
Roma / Valmontone) gitmeye karar verdik. Ulaşım bilgilerini internetten aldık. Tren
ile 45 dk’lık mesafede olan bu parka Termini’den kalkan trenlerle iki kişi için
gidiş-dönüş 9€ karşılığında ulaşıyorsunuz. (Roma Termini-Valmontone kalkış
seferleri 08:35, 09:14, 10:14; Valmontone-Roma Termini kalkış seferleri 15:30, 16:43,
17:43). Sabah 09:14 treni ile yola çıktık. İstasyonda indikten sonra bizi karşılayan park servisi 15 dakikada parka ulaştırdı. Boş ve geniş bir araziye kurulmuş olan bu park ilk başta Paris’teki Euro Disney algısı oluşturuyor ama o kadar çeşit etkinlik yok. Maksimum 3 saatte bitirebileceğiniz bu park biraz zayıf kaldı.
Saat 16:30 gibi Roma’ya geri
döndük. Yorgunluğumuzu konakladığımız yerin hemen yanındaki unlu mamulleri ile
meşhur Il Panella’da çay ve tatlı yiyerek attık. Romalıların özellikle sabah, öğlen
ve akşam iş çıkışlarında tercih ettikleri Il Panella, turistler sayesinde günün
her saati dolu. Sadece mideye değil, göze de hitap eden Il Panella’ya
uğramanızı öneririz.
Roma’ya dair ilginç notlar:
- Dünyanın açık hava müzesi olan ve ROMA-KATOLİK HIRİSTİYANLIK-RÖNESANS-MODERN İTALYANIN BAŞKENTİ olarak dört farklı çağı içinde barındıran Roma muhteşem bir şehir. Her çocuk için çok çekici olmasa da büyükler için kesinlikle hem tarihi hem de romantizmi içinde barındıran bir Avrupa şehri.
- Suları içilebilmekte. Gerek sokaklardaki gerekse otelinizdeki çeşmelerden akan suları rahatlıkla içebilirsiniz.
- İtalyan makarnaları bizim alışık olduğumuz şekilde yumuşak değil. Hem içlerindeki nişasta oranın yüksek olması hem de az pişirilmesi (al dente) nedeniyle daha diri oluyorlar.
- Tren/metro bileti almanız yeterli değil, mutlaka peronlardaki makinelerde “trene/metroya” binmeden cihazlarda okutarak geçerli hale getirin. Özellikle trende bilet kontrolü mutlaka yapılmakta.
- Kırmızı metro hattı turistik noktalar üzerinde, mavi hat ise yerleşim noktaları üzerinde bulunmakta.
- Turistik olmayan yerel lokantalar 18:00 gibi açılmakta.
- Mayıs ayında etraf polen dolu, benim gibi alerjiniz varsa mutlaka ilaçlarınızı alınız.