14 Ocak 2013 Pazartesi


SARIKAMIŞ ŞEHİTLERİNİ ANMA TÖRENLERİ

Pek yorulmuş, nâ-tüvân (güçsüz) düşmüş idik. Tam yayla üstünde keskin bir rüzgâr ve arkasından da şiddetli bir tipi başladı. Bu andan itibaren göz gözü görmez oldu. Kimsenin kimseye muavenet (yardım) etmesi ve hattâ söz söylemesi, sesini işittirmesi imkânı kalmadı ve uzun, nihayetsiz denecek kadar uzamış olan yol kolu dağıldı. …Hâlâ gözümün önündedir, yol kenarında karların içine çömelmiş bir nefer, bir yığın karı kollarıyla kucaklamış, titreyerek, feryat ederek dişleriyle kemiriyor, tırnaklarıyla kazıyordu. Kaldırıp yola sevketmek istedim, nefer evvelki hareketini, feryadını, dişleriyle, tırnaklarıyla çabalamasını hiç bozmadı ve beni hiç görmedi. Zavallı tecennün etmişti (delirmişti). Bu suretle şu cumûdiyyeler (buzullar) içinde biz belki 10.000 kişiden fazla insanı bir günde, karların altında bıraktık ve geçtik.”(Yarbay Köprülülü Şerif İlden)

“Yemen'in sıcağını bilen bilir ağam, taşlar tava gibi kızar. İnanın insanın parmak oynatacak mecali kalmaz. Bize ‘hazırlanın gidiyorsunuz' dediklerinde nasıl da sevinmiştik. İki alay yola çıktık ve tam dört ay yürüyüp Doğu Anadolu'ya vardık. Meğer sıcak, ayazın yanında nimet-i ilahi imiş." Iğdırlı Ali Çavuş”

Sarıkamış bir dram mıdır, yoksa bir destan mı? Bu seneye kadar bunun sadece bir dram olduğunu sanıyordum. Tek bir kurşun dahi atamadan 90.000 Anadolu çocuğu donarak şehit olmuştu diye biliyordum. Annemin dedesi de onlar arasındaydı. "Çanakkale’de aslan gibi çarpışanlara karşı, Sarıkamış’ta donanlar!" Ne talihsiz bir kader!

Sarıkamış’a ilgim, 2010 yılındaki anma törenlerinde televizyonlarda gördüğüm siyah beyaz Sovyet arşivlerindeki görüntüler ile başladı, hani şu donmuş bedenlerin derin hendeklere hoyratça atıldığı, kurtların kemirdiği çıplak şehit bedenlerinin gösterildiği arşiv filmleri ile.  Niyet ettiğim anma törenlerine katılmam ise bu sene kısmet oldu. Prof Dr Bingür Sönmez ve Reyhan Yıldız’ın birlikte kaleme aldıkları “Ateşe Dönen Dünya Sarıkamış” kitabını bir nefeste okuduktan sonra Bingür Hoca ile elektronik posta yoluyla irtibata geçtim. Yönlendirmesi ile Sarıkamış Şehitleri Gönüllüleri Grubu’nun “g-mail” grubuna dahil oldum ve her yıl yaptıkları organizasyon için beklemeye başladım. Bu değerli kaynağı okumamı takiben konuyla ilgili internette yaptığım araştırmalarda Sarıkamış üzerine yakılmış çok sayıda ağıt, paylaşım ve belgeseller olduğunu gördüm. Bunların içinde özellikle NTV’de Doğada Tek Başına programını yapan Serdar Kılıç’ın 05.03.2011 tarihli Sarıkamış programını belirtmem gerekli. Harekata katılan askerin giysisi ve teçhizatı ile benzer koşullarda yaptığı yürüyüşü ve gecelemeyi anlatan bu belgeseli mutlaka seyretmenizi öneririm.  

Konuyla ilgili iki aylık bir bilgilenme dönemini takiben aldığım manevi hazzı, anma törenlerine katılarak taçlandırmak benim için bir tür vefa borcuydu. Bunu da Sn Haluk Kurt’un koordinasyonunda Topka Tours’un 4-6 ocak tarihlerindeki organizasyonu ile gerçekleştirdim. Bingür Hoca’nın başkanlığını yaptığı Sarıkamış Şehitleri Gönüllüleri’nin katılımı ile gerçekleşen bu turda aynı konuya ilgi gösteren, aralarında Bingür Hoca, Ahmet Günay, Coşkun Aral, Serdar Kılıç, Uğur Demirci, Akut Erzurum ekibi gibi gönüllülerin bulunduğu yaklaşık 70 kişiydik.

4 ocak cuma günü Kars’a uçtuk. Sıcaklık -10 dereceydi. Güneş ışınlarının pırıl pırıl parlattığı karlar içindeki Kars, ipek beyaz bir halıyla kaplanmış gibiydi. Otelimize (Simer Otel) yerleşip bir şeyler atıştırdıktan sonra akşam şehir sinemasında Bingür Hoca’nın Sarıkamış Harekatı konulu sunumuna katıldık, ardından da Aşıklar Otağı’na gittik. Aşıkların bağlamaları ve atışmaları ile kalbimizi, demli çay ile de ellerimizi ve içimizi ısıttık. Ertesi gün kahvaltı ardından minibüslerle Sarıkamış’a doğru yola çıktık. Bir gün önce bizi karşılayan güneş cumartesi sabahı kendisini saklamıştı. Minibüsün buzlu camlarından görebildiğimiz tek şey sonsuz bir beyazlık idi. Yolculuğumuzun ilk durağı Kars-Sarıkamış yolu üzerindeki Allahüekber Dağı Şehitliği oldu.
 
Buradaki saygı duruşu ve Bingür Hoca’nın bilgilendirmesi ardından Hamamlı Köyüne doğru yola çıktık. Karlar içindeki Hamamlı Köyü’nde bizi çocuklar karşıladı. Bu sıcak selamlamayı, muhtarın annesi tarafından ikram edilen sıcak süt izledi. Hamamlı Köyü’nde bir Türk Şehitliği var. Ruslar tarafından esir edilen askerlerimiz için karantina görevi gören bu köyde iki büyük çadır ve aralarında büyük bir hendek bulunuyormuş. Kötü koşullar, yara ve hastalıktan şehit düşen askerlerimiz bu çukurlara gömülmüş. Sağ kalanlar ise trenlerle önce Hazar Denizi’ndeki Nargin Adası’ndaki esir kamplarına oradan da Sibirya’ya gönderilmiş. Rus kayıtlarına göre 7.500 kadar Osmanlı askerinin Hamamlı Köyü’nde gömülü olduğu bilinmekte. Hamamlı Köyü’ndeki yaklaşık bir saatlik ziyaretimiz ardından Sarıkamış Merkeze doğru yola çıktık.

Ertesi gün törenlerin yapılacağı Sarıkamış’ın girişinde ilk gözüme çarpanlar Ruslar döneminden kalma yapılar oldu. Hepsi taş duvar ve damlı yapı olan bu evlerdeki estetik yeni yapılarda bile yok. Özellikle askeri lojman olarak kullanılan yapılar, Yeni Sarıkamış tarafındakilerle ciddi bir tezat oluşturmakta. Aynı tespiti Kars’ta da yapmıştım, şehrin en estetik yapıları Ruslar zamanından kalanlardı. 93 harbi ardından yaklaşık 30 yıl Rus işgalinde kalan Kars, Sarıkamış ve Ardahan’a Rusların koyduğundan daha güzel yapı koyamamak ne acı! Bu arada ilçeye nispeten tepeden bakan ve hizmete açık olmayan Çar Köşkü dikkat çekiyor. Kim bilir kimler geldi, kimler geçti ve ne hikayeleri var? Önemli bir kayak merkezi olan Sarıkamış’a çok sayıda Rus turist geldiğini öğrendiğim için bu tür yapılar onlar için de etkileyicidir diye düşünüyorum. Umarım bir an önce restore edilir de Sarıkamış’ın, yaz aylarında da, turistik anlamda bir cazibe merkezi olmasına katkı sağlar.      

Sarıkamış’ta yediğimiz öğle yemeği ardından istikamet Sarıkamış’ın Kızılçubuk Köy’üydü. Burası Enver ve İhsan Paşaların son konuşlandığı, Sarıkamış’a hücum emrini verdiği köy. Biz de 98 yıl öncesinde olduğu gibi burada ateş yakarak nöbet tuttuk, askerin karavanası olarak sunulan un çorbasından içtik. Serdar Kılıç’ın bağlaması eşliğinde söylenen türküler ile ısınmaya çalıştık.

Ertesi sabah erkenden bavullarımızı toplayarak anma yürüyüşünün başlayacağı Kızılçubuk köyüne gelmek üzere Kars’tan ayrıldık. Bir gece önce ateş başında nöbet tuttuğumuz sakin köyün yüzlerce öğrenci, vatandaş, asker ve dağcılarla dolu olduğunu görmek tarifi mümkün olmayan bir duygu ile boğazımın düğümlenmesine neden oldu. “Dedeciğim ben geldim” yazılı dövizler vefa borcumuzun bir nebze de olsa yerine getirilmesi açısından anlamlıydı.

Kızılçubuk Köyü’nde başlayan yaklaşık 9 km’lik karlar altındaki yürüyüş rotamız Afganistan’da şehit olan Kurmay Albay Faruk Sungur tarafından bulunmuş. Yürüyüşün başında 3. Ordu Komutanlığı tarafından yürüyüşe katılanlara içerisinde süt, lavaş ekmeği, helva, su ve çikolata bulunan erzaklar dağıtıldı. Saat 09:30’da protokolün intikali ile başlayan yürüyüşümüz yer yer kar yağışı altında ve kısmi buzlu zeminde yaklaşık 2,5 saat sürdü. İniş sırasında Sarıkamış’ı gördüğümüzde 98 yıl öncesi aklıma geldi. Soğuk ve çatışmalardan kırıla kırıla Kızılçubuk köyünde toplanabilen asker işte bu güzergahı takip ederek akşam üzeri Sarıkamış’a girmek istemiş. Ancak tam girişte ve şu anda antenler bulunan tepedeki Rus makineli tüfek birliği işte bu yol üzerinde aşağı inen Mehmetçiği hedef almış. Sarıkamış’ta topçu kuvveti olmadığına inanan, ancak iki sahra topuyla karşılaştığı için kuvvetli bir topçu birliği olduğuna kanaat getirilen Sarıkamış’a ilerleyiş durdurulmuş ve askerlerimiz yol üzerindeki ormana dağılmış. Ne bir ateş ne bir yiyecek. İşte o zemheri gecede çok sayıda şehit vermişiz. "Allahuekber Dağları'ndaki Türk müfrezesini esir alamadım. Bizden çok evvel Allah'larına teslim olmuşlardı. İlk sıralarda diz çökmüş 5 kahraman... Omuz çukurlarına yasladıkları mavzerleri ile nişan almışlar. Tetiğe asılmak üzereler ama asılamamışlar. Kaput yakaları, Tanrı'nın rahmetini o civan delikanlıların yüreklerine akıtabilmek istercesine semaya dikilmiş kaskatı. Hele bıyıkları, hele hele bıyıkları ve sakalları, her biri birer füturat oku gibi çelik misali. Dinmiş olmasına rağmen şu kahredici tipinin bile örtüp kapatamadığı gözleri, apaçık." (24.12.1914 Perşembe. General Pietroroviç).

Yürüyüşün sonunda Sarıkamış’a girerken bizi Sarıkamışlılar karşıladılar. O soğukta ellerinde Türk bayrakları ile bizleri karşılayan yavrularımızı, büyüklerimizi görmek hepimizi duygulandırdı.
 
İşte size katıldığım Sarıkamış Şehitleri Anma Programı’ndan aldığım notlar. Maneviyatın ayyuka çıktığı bu tecrübe ile dedemi ve arkadaşlarını anmış oldum. Bu hayalimin gerçekleşmesini sağlayan Sarıkamış Şehitleri Gönüllüleri adına Prof Dr Bingür Sönmez’e saygılarımı sunarım.
 
Not Defterimden…
  • Sarıkamış’tan alınacak dersler: Liderinizi doğru seçin, 2) ekonomik bağımsızlığı olmayan ülkeler özgür değildir. (Ateşe Dönen Dünya: Sarıkamış kitabından)
  • ‘Sarıkamış, yönetim biliminde hayal ile gerçek ve yönetilemeyen risk ile yönetilebilir riskin ne anlama geldiğini gösteren en çarpıcı örnektir.’ (Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök)
  • Sarıkamış, Birinci Dünya Savaşı’nda ilan edilen seferberliğinin ilk cephesi olan Kafkas Cephesi’ndedir. 1.Dünya Savaşı’nda toplam 9 cephede savaştık. Kafkas, Galiçya, Filistin-Suriye, Irak, Çanakkale, Hicaz-Yemen, Makedonya, Kanal ve Romanya. Genelkurmay Başkan Vekili Enver Paşa’nın bizzat yönettiği harekat.
  • 1.Dünya Savaşı başladığında Osmanlı İmparatorluğu İtilaf Devletleri ile ortak hareket etmek ister ama kabul görmez. Bunun üzerine Alman İmparatorluğu’na yanaşılır. Almanya’nın yanında savaşa girilmiş olmasından kimse pişmanlık duymuyordu. Bir yıl önceki Balkan Savaşları’ndaki Rumeli’nin kaybının yarattığı travmayı atlatmanın ve kötü gidişe dur demenin son çaresi olarak düşünülüyordu.
  • Enver Paşa, “ordunun gençleştirilmesi” adı altında ordudaki İttihat Terakki muhalifi subayları tasfiye eder. Almanya’dan askeri danışmanlar getirir. Vaat edilen 5 milyon altın kredisi ve silah desteği sözü karşılığında, padişaha ve hükümete bile bilgi vermeden, Alman gemilerine Osmanlı bayrağı çektirerek Rus limanlarını bombalatır. Rusların yanıt vermesi, Erzurum’a doğru ilerlemeleri ile olur. Üç kolordudan teşekkül 130.000 kişilik 3. Ordu, uygunsuz hava koşulları ve lojistik imkansızlıklar nedeniyle tecrübeli komutanların tüm itirazlarına rağmen, Enver Paşa’nın emriyle 22 Aralık 1914 tarihinde Sarıkamış’ı kuşatma harekatına başlar.
  • 5 Kasım 1914’te, Sarıkamış Harekatı’na malzeme desteği sağlamak amacıyla İstanbul’dan yiyecek, kışlık giyecek, cephane, askeri araç, 2 uçak ve 2 alay askerle Trabzon’a hareket eden Bezm-i Alem, Bahr-i Ahmer ve Mithat Paşa gemileri, 6 Kasım’da Ereğli açıklarında Rus donanmasının bombardımanı sonucu batırılır ve 3 bine yakın asker şehit olur. Ulaşmayan bu yardım, başka lojistik desteği alamayan 3. Ordu için yıkıcı bir etki olmuştur.
  • Sarıkamış’ta tek kurşun atılmadığı doğru değildir. Göğüs göğüse çarpışmalar olmuş, Sarıkamış’ın istasyon mahallesi ele geçirilmiş, bir gün kontrol edilmiş ancak tekrar kaybedilmiştir.
  • Harekat sırasında ordunun en önemli sorunlarından birisi de salgın hastalıklardır. Ordu Sıhhiye Başmüfettişi Tevfik Sağlam’ın raporları 1914 Aralık ve 1915 Ocak aylarında en az 25.000 askerin hastalıktan öldüğü tahminlerini doğrular niteliktedir (Birgün S.). Askerlerin terk edilmiş evlerde, ahırlarda toplu olarak konakladığı, -30 derecede açık havada ağaçların, çalıların diplerinde yıkanamadan, giysi değiştirmeden günlerce, aylarca yaşadığı, zaman zaman atların torbalarında kalan arpa tanelerini yedikleri (sonraki günlerde at pisliklerinin içinden arpa tanelerini ayıklayarak yedikleri de olacaktı) düşünülürse salgın hastalıkların orduda bu çapta bir tahribata neden olması anlaşılır bir sonuçtur. “Dolaklarımın içinde taşıdığım kaşığın sapını ateşle kızdırarak elbisenin dikiş yerlerine sıvaşmış olan bit yumurtalarını yok etmeye çalışıyordum. Üç aydır çamaşır değiştirmemiştim. Birkaç defa çamaşırımı suda ıslatarak kar üstünde bırakmıştım. Maksadım, elbiselerimdeki haşaratın donmasını sağlamak, geçici de olsa bunlardan kurtulmaktı. Fakat bitler donup ölüyor, yumurtalar canlı kalıyordu. Yumurtalar vücut sıcaklığı ile canlanmaya başlayınca, şiddetli hortumlar faaliyete geçiyor, canımızı yakıyorlardı…”(Makineli Tüfek Subayı Hulusi Bey)
  • Yönetim hataları açısından bir dram olan Sarıkamış, Türk askerinin yiğitliği açısından bir destandır.
  • Kafkas Cephesi’nde hayatını kaybeden toplam 165 sağlık personeli içinde 21 Rum, 15 Ermeni, 1 Yahudi asıllı Osmanlı sağlık personeli de bulunmaktadır.
  • Sarıkamış sivil ve askeri esirler açısından tam bir dramdır ve unutulmamalıdır.
  • “Hey onbeşli” türküsü bir oyun havası değildir, bir ağıttır. 
Enver Paşa’ya ne oldu?

1921 yılının Ekim ayında Orta Asya Türkleri'ni sömürgeci İngilizlere karşı birleştirme ve bir Turan devleti kurma niyetiyle Teşkilât-ı Mahsusa eski liderlerinden Kuşçubaşı Hacı Sami ve diğer ittihatçılarla birlikte Batum’dan Buhara’ya gitti. Turan Kağanlığı'nı kurmak için büyük uğraşlarda bulundu ve Ruslara’a karşı savaşan Basmacıları örgütleyip Basmacı İsyanı'nın başlamasına destek verdi. 1922 Şubat’ında komutasında topladığı Basmacı birlikleri ile Duşanbe’yi ele geçirdi ve oradaki Sovyet garnizonunu tutsak aldı. 4 Ağustos 1922'de Kurban Bayramı sırasında Tacikistan'da, Belçivan yakınlarında Agop Melkovian komutasındaki Bolşevik Ruslara karşı yapılan bir çarpışmada üzerine düşen havan topuyla şehit oldu.