24 Kasım 2019 Pazar


LYON

Fransa'nın son yıllarda popülaritesi artan tarih, sanat ve gurme noktası olan şehri Lyon'da keyifli bir hafta sonu geçirdim. İş için gittiğim ve tadı damağımda kalan bu güzel şehri, dönüşümü uzattığım haftasonu, Cuma ve Cumartesi olarak iki günde keşfettik. Keşfettik diyorum çünkü bu son iki güne eşim de katıldı. Aklımızda kalanlar ve damağımızda bıraktığı lezzet ile ablası Paris'ten aşağı kalmayacak bir asilliğe sahip ama daha alçakgönüllü bir şehir. Romalılardan başlayıp günümüze kadar uzanan, Roma, Ortaçağ, Rönesans ve modern çağları orijinal mimarisi ile görebileceğiniz bir güzellik.



Çok kısa sürede şehrin hikayesini nereden öğrenirim diye araştırma yaparken, Airbnb'de "yerel rehberlik hizmetleri" bağlantıları önüme geldi. Uygunluk durumumuza göre 3 saatlik bir hizmeti satın aldım. İyiki de almışım, lakin yerel rehber olan İspanyol asıllı ve Lyon'da hayatını kuran Toni'nin (Toni&Maud) 3 saatlik turu ertesi günü etkin kullanabilmemiz için çok yararlı oldu. Şehrin ve sokakların hikayesini de, Fransız kayınpederinin hikayeleri ve kendi gözlemleri ile ondan dinlemek keyifliydi.           



Paris ve Marsilya'dan sonra Fransa'nın üçüncü büyük şehri olan Lyon, etkileyici tarihi merkezi ( Old Town / Vieux-Lyon) ile hem UNESCO Dünya Kültür Mirası statüsüne hem de Fransa'nın gastronomi başkenti ünvanına sahip turistik bir yer. Görememekle birlikte aralık başında düzenlenen Işıklar Festivali de (Fete des Lumieres) Lyon'u popüler kılan etkinliklerden birisiymiş.

Lyon'a gelen turistlerin %90'ını Fransız turistlerin oluşturduğunu, kentin son 20 yılda turizme buyük yatırım yaptığını ve yakın gelecekte çok daha popüler olacağını Toni'den öğrendim. Hatta hafta içi katıldığım toplantıya konuk olarak gelen Olimpique Lyon Kulübü Başkanı Jean-Michel Aulas'ın kentin tanıtımı konusunda kulüp olarak yerel ve ulusal politikacılarla yaptıkları işbirliği hakkında verdiği bilgiler bunun bir temenni değil, Lyonluların ortak kararlılığı olduğunu ortaya koymakta. Futbolda dünya markası olan OL'nun (Oliympique Lyon) yeni stadı olan Groupama Stadium 2016 yılında Avrupa Rugby Şampiyonası, 2018 UEFA ve 2019 Dünya Kadınlar Futbol finallerine ev sahipliği yapmış.  



Lyon doğusundan Rhône, batısından Saône nehirlerinin geçtiği 2.000 yıllık bir şehir. Romalılar tarafından kurulmuş.  Toni'nin anlattığı üzere 5 ana bölüm var; Fourvière tepesi, tarihi merkez olan Vieux Lyon (Old Lyon), Presqu’île, Croix-Rousse ve Part-Dieu. Şehir önemli bir deprem, yangın veya hava saldırısı yaşamadığı için tarihi binaları orijinal haliyle aynen duruyor.




Presqu’île (Fransızca yarımada) Lyon'un ekonomik, kültürel ve gece hayatının merkezi. Bu bölgede görülmesi gereken yerler Terreaux ve Bellecour.

Vieux Lyon (Old Lyon) ve Fourvière Hill



Place des Terreaux (Terreaux Meydanı)

Rehberimiz Toni ile saat 15:30'da Terreaux Meydanı'ndaki Bartholdi Çeşmesi'nin önünde buluştuk. Toni bir İspanyol ve tanıştığı Fransız eşi Maud'ın memleketi Lyon'a yerleşmiş. Tam bir Lyon aşığı. Toni'nin rehberlik edeceği tura katılan bizden başka 5 kişi daha vardı. Kısa tanışma ardından önce Bartholdi Çeşmesi, ardından Belediye Başkanlığı Sarayı ve Güzel Sanatlar Müzesi hakkında bilgi aldık.


                          17.yy'da Terreaux Meydanı - Fransız Devrimi'nde bu meydanda
                          79 kişi idam edilmiş


                                Hotel de Ville (Belediye Sarayı) 



Bartholdi Çeşmesi: 1889 yılında tanımlanmış. Heykeltraş Frederic Auguste Bartholdi tarafından başlanan çeşmenin yapımı Gaget & Gautier tarafından 1889 yılında bitmiş. Suların içinden çıkan dört at Fransa'daki 4 büyük nehri simgelemekteymiş; Rhone, Seine, Louire, Garonne    



Vieux-Lyon

Tarihi eski Lyon (Vieux-Lyon) Fourvière tepesinin hemen altında uzanan en eski yerleşim yeri. Venedik'ten sonra Avrupa'nın en geniş Rönesans döneminden kalma eski tarihi şehri. Dar ve parke taşlı ortaçağdan kalma sokakları ile hem yahudilere hem de 15. yy'den 17. yy'a kadar Alman, Hollandalı ve İtalyan tacirlere ev sahipliği yapmış bu kısım bence en heyecan verici kısım.




Vieux Lyon gezisine Yahudi Mahallesi'nden başladık. Dar sokakları ile orijinal mimarisi ile etkileyici bir yer. Toni'den buranın kısa hikayesini dinledik. Şöyle ki, yahudiler 13.yy'ın ortalarına kadar Lyon'da yaşamışlar ancak Papa IV Innocent tarafından şehir dışı edilmişler. Elli yıl sonra, 14. yy başında tekrar Lyon'a yerleşmelerine izin verilmiş. Bu yerleşim 1420 yılında tekrar bir sürgün ile son bulmuş. Charles VI tarafından 1394 yılında yahudilerin tüm Fransa'dan sürgün edilme kararının Lyon'da hayata geçirilmesi 1420 yılında gerçekleşmiş. Ticarete ve fon yönetimine olan yetkinlikleri sayesinde kralları finanse eden ve bu sayede büyük güç kazanan yahudiler yaşadıkları yerlerde refaha kavuştukça ve etkileri arttıkça borçları sürekli artan kralların, katolik din adamlarının ve fakirleşen halkın tepkisini çekmeye başlamış. Sonunda durumları iyice bozulan krallar borcu ödemektense borç verenleri ülkelerinden kovmayı pratik yol olarak görmüşler.      

Bu sokaktaki yapıların çoğu 15. ve 16. yy'dan kalma.. Binalardaki bir kısım pencerelerde kedi heykelleri var. Bunun nedeni farelerden korunmakmış. Papanın kedileri cadılıkla ilişkilendirerek lanetlemesi üzerine sayıları azalan kedilerin yokluğunda çoğalan farelerin vebayı yaygınlaştırmasının anlaşılması üzerine fareleri korkutmak için kedi heykelleri yapılmış.  



Rehber ile gezmenin en önemli avantajı dışarıdan farkına varmadan önünden geçip gideceğiniz bir kapıdan girerek binalar arasındaki geçitleri keşfedebilmeniz. Tarihi kapıların yanında bir açıklama varsa muhtemelen burada bir iç avlu ve geçit var demektir.





Bu kapılardan girince ulaşılan avlu tek kişiye ait olabildiği gibi birden fazla kişiye de ait olabiliyormuş. Eğer tek bir kişiye ait ise içindeki yüksek kuleli mimari o kişinin zenginliğini gelen misafirlere göstermek içinmiş. İlginç olan ise bu kulenin dışarıdan değil sadece içeriden görülebilmesi. Nedeni de vergi toplayanların tepkisini çekmemekmiş.  




Bu arada Toni, binaların alt katlarının bulunduğunu ve iki üç zemin aşağı inildiğinde nehir kıyısına ulaşan tüneller olduğunu anlattı. Evlerde üretilen ürünlerin (ipekler) bu tüneller aracılığı ile nehre teknelere ulaştırılmaktaymış.



Yahudilerin sürgünü ardından bu binalara yerleşen katolik zenginler, aslanların ağzına saklandığı söylentisi çıkarılan altınları bulmak için aslanların ağız kısımlarını kırmışlar. Halen görebilirsiniz.



Bu arada ünlü kahin Nostradamus'un da bu sokakta yaşadığını öğrenmek süpriz oldu.

Sokaklarda ilerlerken bir kısım pencerenin duvarla örüldüğü dikkatimi çekti. Bunun nedeni de pencerelerden alınan vergilermiş. Zenginlerden daha çok vergi almak için zenginlik belirtisi olan pencere adedi üzerine vergi konmuş. Bundan kaçınmak isteyenler de mevcut pencerelerin bir kısmını duvarla örmüş.  

Pl du Change: Tarihi Lyon'un bankalar caddesi buradaymış. Dönemin en önemli zenginlerinden Gadagne Ailesi'ne ait konut şu anda müze olarak hizmet vermekte. Bu müzenin en üst katında sakin bir cafe var. Içeri girdiğinizde "cafeye çıkıyorum" diye belirtin, ücret almıyorlar. 





Bu arada ilk bankacılar burada bankların, masaların üzerinde faaliyete başlamış. İpek ve diğer tüccarlara fonlama yaparlarmış. Verdikleri kredileri alamayan ve batan yatırımcıların masaları artık faaliyette bulunamayacakları için kırılırmış. İtalyancası banca rotta (kırık masa) olan "iflas" teriminin ingilizcesi olan "bankrupt" buradan geliyormuş.   

Rue St Jean: İpek işçileri makineleşme ile işsiz kalmaya başlayınca St Jean sokağında dişçilik yapmaya başlamışlar. 19 yy başında Laurent Mourguet isimli Lyon'lu, bu ipek işçilerinden esinlenerek Guignol isimli bir kukla karakter yaratmış. Şivesi ve davranışları ile tipik bir köylü olan Guignol karakteri karısı Madelon ve arkadaşı Gnafron ile o dönemin günlük hayatındaki olayları komik şekilde dile getiriyormuş. Bir bakıma bizdeki Hacivat ile Karagöz gibi.




Lyon 2. Dünya Savaşı'nda Nazilere karşı direnişin merkeziymiş. Şehirde 300 kadar binalararası geçit var ki çoğundan Naziler haberdar olmamışlar ki, direnişçilere karşı etkileri sınırlı kalmış. 

Lyon Kasabı olarak kötü ün salan Nazi generali Klaus Barbi 7.000 kişiyi kamplara göndermiş. Toni ile turumuz sırasında en uzun geçidin olduğu 73 no.lu binaya geldik. Buradaki kurşun izleri halen duruyor.




Bu sokaktaki Sinema Müzesi'ni öneririm. İlk sinemanın kurucusu Lumiere kardeşler de Lyon’lu. 







Cathedrale Saint-Jean Baptiste

Yapımı 1175-1480 yılları arasında devam etmiş. 1998 yılından beri Dünya Kültür Mirası arasında yer almakta.  Romanesk ve Gotik yapısı ile inşaatı süren 300 yıl boyunca din savaşlarına, sayısız renovasyona ve politik mücadelelere tanıklık etmiş ve Lyon'un en simge yapılarından birisiymiş. 




Her yıl aralık başında düzenlenen Işıklar Festivali'nde mutlaka görülmesi önerilmekte. Bu festivale ait örnek resimleri paylaşıyorum:





Lugdunum & Theatre Gallo Romain

Güneşin gitmesi ile hava bayağı bir soğumaya başladığında henüz tepeye varmamıştık. Bu soğukta nasıl çıkacağız diye düşünürken neyse ki tünele vardık, bildiğiniz Beyoğlu'ndaki tünel. Toni burada grup biletlerini almak için mola verdiğinde fırsat bu fırsat diyerek, eşime Lyon'un meşhur pralinli brioche'dan (kurabiye) tattırdım. Tadı güzel ama hamur işlerinin ana vatanından geldiğimiz için "olmazsa olmaz değil", ama yine de gelmişken tadına bakın derim.



Toni'nin biletleri almasının ardından tünel ile 2-3 dakikada turumuzun son kısmı olan Lyon'un tepe bölgesi olan Fourviere'e vardık. Duraktan çıktığımızda karşımıza ihtişamlı Notre-Dame de Fourviere Bazilikası gecenin karanlığında etkileyici mimarisi ile bir zümrüt gibi parlıyordu. Ancak Toni ilk olarak Lyon'un ilk yerleşimcileri olan Romalıların tepeye inşa ettikleri Roma Galya Tiyatrosu'na gideceğimizi iletti. 5 dakikalık bir yürüyüş ardından vardığımız manzara yine heyecan vericiydi. 2000 yıl önce burada kurulan şehrin tiyatrosuna tepeden bakmak ilginç bir duygu. Toni'nin verdiği bilgiye göre etrafımızdaki modern yapıların altı tamamen Romalılara ait yeryüzüne çıkartılmamış kalıntılarla doluymuş.




Bu arada Toni'den ilginç bir hikaye daha öğrendim. Şöyle ki İmparator Cladius Lyon'da doğmuş. Kendisi Roma tarihinin en psikopat imparatorlarından. İmparator olduktan sonra sürekli zehirleneceği endişesi taşıyormuş ve bu yüzden bağışıklık kazanmak için her gün az dozda zehir alıyormuş. Tabi ölümü de zaman içinde zehirlenme ile olmuş.

Bu arada günümüzdeki kadeh tokuşturma geleneği Romalılara aitmiş.  Zehirlenme riskini minimize etmek ve karşılıklı güveni pekiştirmek için kadehleri hızlıca tokuşturarak bardaklardaki içkinin birbirine karışmasını sağlayarak "benden sana zarar gelmez" mesajı veriliyormuş.

Notre-Dame de Fourviere Bazilikası

Lyon'un inanç merkezi. "Dua eden tepe" diye geçiyor (hill that prays), Croix-Rousse'daki kilise ise "çalışan tepe" (hill that works), çünkü bu ikinci kilise ipek fabrikalarında çalışan işçilerin yaşadığı kısımdaki kilise.



Küçük yapı veba salgını sırasında "Tanrı'ya atfen vebadan koruması" için yapılmış. Büyük olan kısım ise Prusya istilasına karşı yapılan adak üzerine 19 yy'da yeni inşa edilmiş.



Fransa'da kiliseler halka ait, devlete değil, bu yüzden bağışlarla geçimlerini ve bakımlarını sağlıyorlar.
  
Turumuzun ardından tekrar tünel ile aşağıda inerek akşam yemeği için domut eti dışında kırmızı et yiyeceğimiz bir restorant bulduk. Et gelene kadar "tereyağ, ekmek ve şarap" ile karnınızı doyurmamaya dikkat edin. Eşim olmasa bu üçlü benim için her zaman yeterlidir. Tereyağı olarak Saint Marcellin'i mutlaka deneyin. 


Croix-Rousse

Ertesi gün sabah erken kalkıp kahvaltımızı çay ve kuruasan ile hızlı şekilde yapıp Croix-Rousse bölgesine doğru yola çıktık. Cumartesi sabahı olmasının da etkisi ile sakin, güneşli ama soğuk bir Lyon sabahında, nehrin kenarında spor yapan insanları gıpta ile izledik.




Croix-Rousse bölgesi Lyon'daki iki tepeden birisi ve 19. yy'da burada faaliyet gösteren ipek fabrikaları ve yaşayan işçiler nedeniyle "çalışan tepe" olarak anılırmış. O zamanlar 30.000 kadar dokuma işçisi ile Avrupa'nın önemli bir tekstil üretim merkeziymiş. 1831'den itibaren kötü çalışma ve yaşam koşulları nedeniyle husursuzluklara sahne olan mahalle günümüz modern Lyon kentinin en popüler kısımlarından birisi. Modern bistroları, cafeleri ve gıda satış yerleri ile sıkılmayacağınız bir yer. Öğrendiğime göre buralar halen kendine has "mahalleli" ruhunu koruyormuş.  









                                  Mur Des Canuts - Binanın arka duvarına yapılan 
                                  duvar resmi...




Eglise Saint-Denis (Kilise)

Dışarıdan bakıldığında "bu kadar yolu bunun için mi geldik?" diye sorduk. Ama içerisi dışarıdan gözüktüğünden daha güzel. Dokuma işçilerinin bağışları ile 1621 yılında yaptırdığı bu kilise 1830 yılında genişletilmiş. Bu bölgeye gelmişken görülebilir.




Croix-Rousse'dan Hotel de Ville'e ( Belediye Sarayı )

Keyifli bir Lyon manzarası için Montee Saint-Sebastien sokağından yokuş aşağı yürümenizi öneririm. Rue Des Fantastiques manzarası harika.






Lyon "Bouchon" kültürü

Lyon'a has lezzetleri tadabileceğiniz yerel restoranlardır ve Lyon kentinin tarihinde önemli bir yere sahip. Dünyada bu konseptte benzeri yokmuş. İlk bouchon Croix-Rousse bölgesinde dokuma işçilerine hizmet vermek için açılmış. Lyon mutfağının temeli domuz etine dayanmakta. Bouchon'larda da domuz eti ziyan edilmeden her parçasından yararlanılırmış. Toni gezimiz sırasında Lyon'da 23 adet gerçek anlamda bouchon olduğunu ve bunların genelde akşam 19.00 sonrası açıldığını belirtmişti.  En favori bouchon restoranın Rue Major Martin sokağındaki Le Cafe Des Federations olduğunu öğrendim. Hafta içi toplantı için geldiğimizde burada akşam yemeği yemiştik. Ne benim ne de arkadaşlarımın damak tadına hitap etmediğini söyleyebilirim.






Fresque "La bibliotheque dela cite"

Saone nehrinin üzerindeki Pont de la Feuillee'yi hemen geçince sağ tarafta nehrin kenarındaki kitapçılar pazarının çaprazındaki bina üzerinde aniden karşınıza çıkan duvar resmi hoş bir Lyon süprizi.




Aux Merveilleux De Fred

Harika bir pastane. Kapıdaki kuyruğu ilk gördüğümde pastane olduğunu anlayamadım. Kuyruğun dışında bir de dışarıdan içerideki üretimi seyreden turistlerin yarattığı ikinci bir kalabalık daha var. Canınız istemese bile o tatlıların yapılışını seyretmek insana "küçük bir parça da olsa birşeyler aldırtan" cinsten.



Place des Jacobins (Jacobenler Meydanı)

Bu meydan 1556 tarihinde yapılmış. O zaman burada bir manastır ve yanında mezarlık varmış. Mezarlığın duvarlarını 1781 yılında, manastırı da 1808 yılında yıkmışlar ve halkın kullanımına açmışlar. Meydanın ortasındaki harika mermer çeşme de 1885 yılında yapılmış. Çeşmede 4 ünlü sanatçı yer almakta; Mimar Philibert Delorme, heykeltraş Guillaume Coustou, oymacı ve ressam Gerard Audran ve ressam Hippolyte Flandrin.



La Place Bellecour (Bellecour Meydanı)

Fransa'nın en büyük üçüncü meydanı, Avrupa'nın trafiğe kapalı en geniş yayalar için ayrılmış meydanıymış.  Sultanahmet'teki Milyon Taşı gibi, Lyon'un 0 noktasıymış ve tüm mesafeler burası başlangıç noktası olarak alınarak hesaplanırmış. Meydanın ortasındaki XIV. Louis'in atlı heykeli tüm heybeti ile alana hakim. Şehrin önemli bir buluşma merkezi olduğu gibi müzisyenlerin, sanatçıların ve kimi zaman da protestocuların gösterilerine ev sahipliği yapıyormuş.


Antonin Poncet Meydanı Çeşmesi




Akşam Yemeği

Lyon'daki son akşamımız için önereceği steak restoranını Toni'ye sorduğumda L'argot'u önermiş ve mutlaka rezervasyon yaptırmamı tembihlemişti. Ancak cumartesi günü saat 14:00'de kapanan ve salı gününe kadar açılmayacağını öğrendiğimde çok üzüldüm. Internetten yaptığım araştırmada da 4,7 ile en yüksek notu alan iki yerden birisiydi. Bunun üzerine diğeri olan "A ma Visne" için internetten rezervasyon yaptırdım. 5 dakika içinde aradılar ve saat için teyit ettiler. 19:00-21:00, 20:00-22:00 ve 21:00-23.00 arası olmak üzere rezervasyon yapıyorlar. Masa sayısının çok olmadığı sevimli bir yer.


Et güzeldi ama ekmeğin yanına istediğim Saint Marcellin tereyağı ile peyniri, kokusu ve tadıyla bana daha özel geldi.



Bitirirken;

Çarşamba günü iş gezisi için geldiğim ama gezme imkanı bulamadığım bu güzel şehri cuma öğleden sonra gelen eşim ile bir buçuk günde planlı ama yoğun bir gezi programı ile keşfetmeye çalıştık. Tabi ki yetmedi. Bir daha ki sefere;

  • Lyon'u Fransa'nın gastronomi şehri yapan merhum şef Paul Bocuse'un kendi restoranında geleneksel Fransız mutfağını denemek,
  • Tede d'or parkını ve botanik bahçelerini gezmek,
  • Lyon'un 50 km kuzeyindeki Beaujolais kasabasında şarap tadımı yapmak,

isterim ama baharda veya yazın...